Tam Ortasında Olmak
Nereden başlayacağımızı bilemiyoruz.
Bilmemize güvendiğimiz kadar cesaretimizi yok saymak. Bazen hatalar, üzerine eksiklerinle yürümeni bekler, kendini duymandaki öz niyeti art güveninle yaz boz tahtasına çevirmeden. Oysa basit yaşamak, basit düşünmek gerekiyor bazen. Harekete geçme hissi, dolu bir kafanın ağırlığı taşıması gibi bekletmez bir ağrıyı. Ağrıyı duyduğun yer gibi, yokladığın yerin içiyle temasını da yavaşlatır düşünce. Varlığımızın değer kattığı anların hissettirdiği o yaşama sevincini acı bir olayda tecrübe etmek ne acı. Sorumluluğun ağırlığının yaşamdaki yükünü hafifleten bir tebessüme dönüşü, bilinç dünyamızın bize bir bakışı. Dalından kopmuş bir yaprağın önümüze gelmesi, yıkıntılar arasında bir fotoğraf, dünle bugün arasındaki anlık değişimlerin önlenemeyen geçiciliğimize gönderme yapması, tesadüf değil asla. Hayattır bu. İşte bu kadardır belirsizliklerimizin cevabı. Biz hayatın neresindeyiz sorusuna yanıttır. Tam ortasında olmak. Hepimiz aynı ortayız işte, köşelerimizden çekildiğimiz. Hiçbir zincirin halkasının tesadüfen kopmayacağını ya da birleşmeyeceğini gördük. Güzel olan şeyleri yeniden anlamlandırmayı, isimsiz hiçbir anı geride bırakmamayı öğretti, saniyeler. Geç kalınmış her unsurun, durum değerlendirmesini yapmaya hazır olmadığımızı da. Kim son beş dakikasının özetini ağızdan bir çırpıda söylemek ister ki. Ama söyler, susacak bir şeyi kalmadığında. Söyler, ortada olduğunu hatırladığında. Nereden başlayacağını bilmez çünkü hareket alanı kalmadığında. Güçlü olduğunda değil, bazen güçsüzken de ihtiyaçtır haykırmak. Vicdanla kan akışını kesen kalp taşıyanların manasız kopuşlarına benzemez. Söyler, çünkü yok olmanın eşiğinde kimse kaybolmaya razı olmaz. |