Mezopotamya'nın GözyaşıKuyruklu bir bulut geçti semadan Ve yıldızlardan boşaldı yağmurlar Postlar üstünde uyutuluyor atlar Dağlarda bozkırların dumansız tozunda Şaha kalktı postsuz koyunlar Sûkut-u mevt-i öğrendi bebeler Anneler kundaklandı ağlarken Ve Sonra Öldürüldü şairler karanlığında sabahın Kül ve karla çiteledim Gömleğimdeki kan lekelerini Vardım su yataklarına Ölü kuşlar buldum balıkların ağzında Bu Dicle’dir Mezopotamya’nın gözyaşı Şu burçların ardı İki gözüm Diyarbekir Keklik sürüleri geçiyor alnımın çizgilerinden Kayalıkları yuvarlanır Karacadağın Kalbimin üstüne gözlerimden Kederini tabakasından içen Babam gelir hatrıma Ağzımda yanık çay kokusu Gözyaşlarının yininde Acının sırrını saklayan annem Nân û çay ile büyütmüş bizi Biliyorum Çukurovadır tenimde kokan Ve İstanbul ’dur beni böyle ağlatan Ruhumun çatlamış boyası Acıtıyor dilimi dualarımdaki renksiz kelimeler Öğretin bana istiyorum Bir sehiv secdesiyle Düzeltebilir miyim yanılgılarımı Yaralarımın yeşil sızıntılarına Şifa olur mu Nasuh ağlayışlar İçimden ölüyorum her mevsim Mağrur ve sessiz ağaçlar gibi And olsun ki Vakti yaratana İhrama giriyor kalemim Gömün artık bu şiiri de Hünsa bir zamanın gözleri ardına |
*** Mezopotamya'nın Gözyaşı *** şiirini, beğeniyle okudum. Nice güzel şiirlere diyor, Şair Arkadaşımı, içtenlikle KUTLUYORUM...