Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen yazılan Hayat hikayesinin 54.bölümü
eğiliştir gölge yeryüzüne ışığın haberidir karanlıkla perdelenmişlere Allah’ın elçisi (sav)’nin yeryüzüne iz bıraktığı demdir miracın nazlı misafirinin faniler arasında terleyişidir
gölge düşer yere sadece gölge aşağıdakiler için lütuftur gölge böylece gök kubbe altında sürünenlerin ümidi olur gölge yürüyenlere rüyalar sunar yokuş çıkanlara zirveyi gösterir düşmüşlerin yüreğinden tutan el olur
tercihtir yolculuk doğumla değil yürüyüşledir terklerin hepsine değen değerli bir yöneliştir
omuzlarımıza kutlu bir yüktür kalbimize emanet bir tavır alıştır geçmişten miras bir hatıra değil şimdiyi ve geleceği inşa eden bir teşebbüstür dünya çölünde muhammedi cehdin adıdır gönlünün aktığı her şeyden yüz çevirip muhabbetinin kıblesini ayarlamaya koşmaktır
vaktin rahmine bir can pıhtısıyla düşmeye razı olmaktır o yerde tasvir edilmenin halden hale çevrilmenin sancısına tutulmaktır hicret tevhidi suret diye giyinmektir kutlu sözü ten eylemektir
tüm ciheti birden sağını, solunu, önünü, arkasını, aşağısını, yukarısını Allah bizimle beraber sırrına emanet etmektir la tahzen sırrına aşkla dudak değdirmektir dudağı çatlamış susuzlar gibi
dünyanın okyanusunda bir inci yalnızlığına çekilmektir ışıktan ve şaşaadan yüz çevirmek ışığı bir gelin gibi gönülleyecek sadık yüzü kuşanmaktır sığlıklardan ve kıyılardan kaybolmak sonunda yüzlere ve tenlere pırıltı bahşedecek kararlılığa ulaşmaktır
az olmaktan korkmamaktır kalite adına dökülmüş bir damlacık terin bile dünya toprağından sonsuz hasatlar çıkaracağına adı gibi iman etmektir
az almaktan yüksünmemektir dünyanın ayinesine sonsuzluğun lezzetini ebediyetin sevincini düşüren infak tebessümünü giyinmektir
şahsiliği sırtından atıp kerem ehli olmaya doğru eğilmektir bencilliği yakasından düşürüp dünyaya uzatılmış cennet dalına, cömertliğe ve ihsana, vermeye ve feragate tutunmaktır
secdeyle hicrettir zamanın üzerine çıkartır mümini oruçla hicrettir eşyanın bağlarından kurtarır kalpleri vermeyle hicrettir bencilliğin parmaklıklarından çekip alır asil ruhları hacla hicrettir bedenden ruha taşır mümini, çokluktan Bir’e çağırır. abdestle hicrettir dünyanın boz bulanık selinden kenara çeker mümini
müminin göğüdür hicret nereye gitse göğü bulur karşısında güneşleri hicretten doğar yağmurlar hicretten iner sabahı hicretin ufkunda bulur akşamı hicretin göğsünde ağırlar mevsimlerini hicretin kalbinden alır
gecesini hicrette bulur gündüzünü hicretin gözlerinde görür hüznünü, kaygısını, sevincini, telaşını hicretin yüzünden bekler huzurunun dal uçları hicretin göğüne uzanır hüznünün sarı solgun yapraklarını hicretin rüzgarına bırakır
nereye gitse hicrettedir mümin nereye dönse hicrete döner her nefes hicrettir hayattan ölüme, ölümden hayata var-yok arası salındığını gösterir insana
elçi hicret ettikten sonra medine olgunluğuna ermiştir yesrib elçi’nin hicreti, yesrib’i medine’ye hicret ettirmiştir hazır bir medine’ye gitmiş değildir elçi
sorumluluktur hicret vardığı her yesrib’i medine kılma sorumluluğudur yeni gelen sabah yesrib’tir
telaşlarını kucağımıza döken öğle vakti yesrib’tir hüzünlü ikindiler, kızıl akşamlar, koyu geceler kapılar, odalar, evler, sokaklar, meydanlar her yeni başlayan ay her yeni tanıştığımız yabancı yesrib’tir
hareket halindeyiz her an anlamlı kılmak için gidiyoruz gittiğimiz yere çünkü biz anlam yüklendik mekkeli vahiyle vahyi taşıyan her akıl vardığı yere döndüğü yöne anlam borçlanır
varlığını anlamlı bilmeyen varlığında anlam bulmayan nereye giderse gitsin, sadece gezgindir işte buna razı değil Yaratan
yolu anlamlı kılmak için yolcu diye yola koydu bizi aynalara anlam düşürmek için güzelliğin karşısına koydu bizi boş yere var olduğunu sanmak var Eden’e iftiradır Yaradan’ın var etme tercihini abes görmektir
müsaade yok hicretsizliğe… yer yok, anlamsız varmalara da var olmalara da yoksa zulmetmiş oluruz kendimize haksızlık etmiş oluruz bize bağlanan Rahmani ümide
ey taze nefes sahibi insan hala eskimiş külleri mi savurmaktasın baba ocağından közlere üfle ateşlendir közleri gözle alazlandır baba ocağı sunasın sonrakilere
yoldayız her daim. yola çıkarıldık yürüyoruz miraca layık arşın gölgesi düşüyor adımlarımızın önüne içimizden birinin teri dökülüyor yorgun ayakuçlarımıza yeniden başlıyoruz her an yine yeniden düşüyoruz yola
baş koyduğumuz her başlangıç medine sırrını borç istiyor bizden sorumluluk işte hicret vardığı yeri medine kılma sorumluluğu vardığı her yere muhammedi oluşu taşırma sorumluluğu zamanı Allah’ın muradınca akıtma sorumluğu
böyle böyle, baş koyduğumuz her başlangıç hicreti çağırıyor bize hicrete çağırıyor bizi yeni yıllara, yeni yollara yeni yolculuklara yeni hayırlı günlere yeni hoş geldin diyeceklere
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
dudağı çatlamış susuzlar gibi şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
dudağı çatlamış susuzlar gibi şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Cenab-ı Hak bizleri Yüce Resûl'ümüzün (sav) şefaatine nail olanlardan eylesin inşallah 🙏 "Bir hayalim vardı Alemlerin Efendisinin hayatını bir eser haline getirmek" Rabbim nasip etsin inşaallah. Sayısız şiirlerinizle bizlere Yüce Resûl'ümüzü (sav) her zaman hatırlattığınız için Allah râzı olsun. Sonsuz selam ve dua ile. Allah'a emanet olun.
Onu anlatan , onu terennüm eden , kalemini duygularını, zamanını ona hasreden şairde değerlidir , şiirde.Bu bağlamda tebrik ediyorum. Şu kadar söylemeliyim ki onun okunmasını sağlamak için gen az iki bölümde yayınlanmasını isterdim .
Onu anlatan , onu terennüm eden , kalemini duygularını, zamanını ona hasreden şairde değerlidir , şiirde.Bu bağlamda tebrik ediyorum. Şu kadar söylemeliyim ki onun okunmasını sağlamak için gen az iki bölümde yayınlanmasını isterdim .
tüm ciheti birden sağını, solunu, önünü, arkasını, aşağısını, yukarısını Allah bizimle beraber sırrına emanet etmektir la tahzen sırrına aşkla dudak değdirmektir dudağı çatlamış susuzlar gibi
xxxx La Tahzen Şiiri, Mevlâna Celâleddin
Üzülme! İnsanlar senin kalbini kırmışsa üzülme! Rahman, “Ben kırık kalplerdeyim” buyurmadı mı? O halde ne diye üzülürsün ey can? Gündüz gibi ışıyıp durmak istiyorsan; Gece gibi kapkaranlık nefsini yak!
“Derdim var” diyorsun; Dert insanı Hak’ka götüren Burak’tır; sen bunu bilmiyorsun. Sanma ki dert sadece sende var. Şunu bil ki; sendeki derdi nimet sayanlar da var.
Umudunu yıkma; Yusuf’u hatırla. Dert nerede ise deva oraya gider. Yoksulluk nerede ise nimet oraya gider. Soru nerede ise cevap oraya verilir. Gemi nerede ise su oradadır. Suyu ara, susuzluğu elde et de sular alttan da yerden de fışkırmaya başlasın. Dünya malı Allah’ın tebessümüdür: Ona bak ama sarhoş olma. Lâ tahzen! (Üzülme!)
Değerli üstadım Lâ tahzen deyince Mevlana'nın bir şiirini hatılattı bana ve ben de naçizane paylaşmak istedim. Lâ eki Arapça'da olumsuzluk ekidir tahzen'se üzülmek manasına gelir ama başına la eki geldiğinde üzülme'ye dönüşür... Ve şiirinizin özü de burada yatıyor gibi... Tasavvuf şiirleri de yazdığım için birazcık konuya hakimim. Şiir tek kelimeyle harikaydı yine... İhlaslı yürek sesinize gönül dolusu tebriklerimi bırakıyorum. Her daim sonsuz saygı ve selamlarımla...
"secdeyle hicrettir zamanın üzerine çıkartır mümini oruçla hicrettir eşyanın bağlarından kurtarır kalpleri vermeyle hicrettir bencilliğin parmaklıklarından çekip alır asil ruhları hacla hicrettir bedenden ruha taşır mümini, çokluktan Bir’e çağırır. abdestle hicrettir dünyanın boz bulanık selinden kenara çeker mümini"
bir kitaba bedeldi nazarımda bu pasaj... Miraç'ta bir hicrettir, insanlar için ölüm de bir hicret... inanmak ne güzel, insanın kalbinde kuru boşluk bırakmıyor... ben yine başarılarınızın sürüp gitmesini istiyorum...okuyanların kalplerinde varsa boşluklar bu dizelerle doldurmalarını... tebrikler, selam, sevgi ve de saygılarımı iletiyorum Türkçenin başkentinden...