Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen yazılan Hayat hikayesinin 47.bölümü
geceydi ve yalnızdılar bir süvari inat etmiş dünyayı kurtarmadan evvel dünyanın bir ucundaki soluk yüzlü evi kurtaralım gelin sevemediklerimizi sevmeyi deneyelim, gelin içimizi kuşatan yoksulluğun askerlerini dağıtalım, gelin diyordu
bize düşen yanmaktır diyordu, düşen sevdalarımıza yanmak... kaybettiklerimiz için arşivlere koşalım gelin, gelin yolumuza savrulan karlar tütmeyen bacaları yakmadan varalım, yetişelim, diyordu
dize dize akan güzellikler dua dua çoğalıp secdelere dursun, gelin, diyordu hasat zamanı bugün civanmertlik öldü mü belaları def edeni unuttunuz mu tül kadar hafif bir gülümsemeniz de yeter yeter ki gelin, diyordu.
* akabe biatları ve yapılan anlaşmalar müslümanlar önünde yepyeni emniyetli bir saha açıyordu inançlarını burada serbestçe söyleyebilecek ibadetlerini serbestçe ifa edebilecek dinlerini korkmadan ve çekinmeden yayabileceklerdi
çünkü, medine’nin iki güçlü kabilesi evs ve hazreç onlara kucaklarını açmış her hal-u karda kendilerini koruyacaklarına yardımlarını esirgemeyeceklerine dair vaatte bulunmuşlardı
islamgüneşinin medine’de bütün haşmetiyle parlayacağı şimdiden gözüküyor gibiydi müşrikler, müslümanların bu emniyetli yere göç edeceklerinden endişe duyuyordu
resul-i ekrem, hızla islamlaşan bu yeni yurdun bir an evvel islam merkezi haline gelmesi için her türlü gayreti gösteriyordu
mekke’de oldukça nazik bir devre yaşanıyordu hz. resulullahın medinelilerle anlaşma akdettiğini duyan müşrikler müslümanlara karşı olan zulüm ve işkencelerini daha da arttırdılar
mesele, adeta bir ölüm kalım meselesi haline gelmişti mekke’de hayat, onlar için bir azap içilen su teneffüs edilen hava sanki yakıcı bir ateş olmuştu
müslümanlar bu sıkıntılı ve acı durumlarını peygamber efendimize arz ettiler hicret için izin istediler resul-i ekrem, ilk önce kendisine böyle bir müsaadenin henüz verilmemiş olduğunu belirtti.
bir kaç gün sonra sevinç içinde hicret müsaadesinin verildiğini müslümanlara şöyle bildirdi efendimiz sizin hicret edeceğiniz yurdun iki kara taşlık arasında hurmalık bir şehir olduğu bana gösterildi ve bildirildi.
mekke’den ayrılmak isteyen oraya gitsin medineli müslüman kardeşleri ile birleşsin Yüce Allah, onları size kardeş yaptı medine’yi size emniyet ve huzur bulacağınız bir yurt kıldı.
kureyşli müşriklerin, müslümanlar üzerindeki tehdit ve baskısı islamı yaşamak ve yaymak şartlarıyla hayatta kalmaya imkan vermeyecek bir dereceye ulaşınca resul-i kibriya efendimiz hicrete izin verdi
şu halde hicret bir kaçış değil bir arayıştı dinin tamamen yok edilme noktasına gelen tehdit ve tehlikelerden kurtarılarak yaşatılmasına müsait vasatın aranmasıydı
resul-i kibriya efendimiz bu müsaadeden sonra ddini yaşayıp neşredebilmek için müsait yer arama gayreti hicret hareketini inceden inceye düşündü
müslümanlara hicret ederken ihtiyatlı ve tedbirli davranmalarını sıkı sıkıya tenbih etti müşriklerin dikkatini çekmemek için küçük gruplar halinde yola çıkmalarını tavsiye buyurdu
müslümanlar, hareketlerine engel olacak müşriklerin dikkatlerini çekmeyecek şekilde birer ikişer veya küçük gruplar halinde medine’nin yolunu tuttular.
herkesten önce mekke’den medine’ye hicret etmek üzere ayrılan sahabi ebu seleme ibn-i abdi’l-esed idi mekkeli müşrikler, görebildiklerini ve yakalayabildiklerini geri çeviriyorlardı islam dininden vazgeçirmek için her türlü çareye başvuruyorlardı.
öyle ki, gerektiğinde kadınları kocalarından ayırıyor kocalarıyla beraber göç etmelerine karşı çıkıyorlardı bazıları da hapsi boyluyordu akla hayale gelmecek her türlü eziyet ve işkencelerle hicretten vazgeçirmeye çalışıyorlardı
müslümanlar kat’i kararlarını vermişlerdi ne pahasına olursa olsun medine’ye göç edeceklerdi her engeli aşarak hicretlerine devam ettiler
onlara nurlu ufuklar şimdiden gülümsüyordu baskı ve zulüm çemberinden kurtulup hür beldelere doğru kanat açıyorlardı medineliler de onları dört gözle bekliyorlardı
müslümanlar gizli gizli hicret ederken hz. ömer kılıcını kuşandı yayını, oklarını ve mızrağını alıp kabe’ye gitti açıkça kabe’yi yedi sefer tavaf etti orada bulunan müşrik ele başlarına cesaretle şöyle seslendi…
işte ben de dinimi korumak için Allah yolunda hicret ediyorum karısını dul bırakmak anasını ağlatmak çocuklarını öksüz bırakmak isteyen varsa şu vadide önüme çıksın…
bu cesurca seslenişten sonra yirmiye yakın müslümanla medine’nin yolunu tuttu gün ortasında müşriklerden hiçbiri arkalarına düşme cesaretini gösteremedi
böylece bir kaç ay içinde müslümanların büyük bir kısmı medine’ye yerleşmek üzere mekke’den ayrıldı
geride peygamber efendimiz hz. ebu bekir, hz. ali ile yol tedariki göremeyecek kadar yoksullar yolculuk yapmaya takati bulunmayanlar müşrikler tarafından hapsedilenler kaldı
resul-i ekrem efendimiz de hicret etmek niyetinde idi bu hususta Cenab-ı Hakk’ın iznini bekliyordu hz. ebu bekir medine’ye hicret etmek arzusunu izhar ettikçe sabret…umulur ki, Allah Teala, sana bir arkadaş ihsan eder buyururdu
peyderpey hicret eden müslümanları evs ve hazreç kabileleri son derece güzel karşıladılar kendilerine yer gösterip barındırdılar
evli muhacirler, evli medineli müslümanlar tarafından misafir edildiler bekar muhacirler kuba’da oturan bekar sahabi sa’d bin hayseme’ye misafir oldular
kureyş müşrikleri telaşa kapıldılar hele, peygamberimiz (s.a.v.)in de bir gün hicret edip, başlarına geçeceğini kendilerine karşı savaşabileceğini şam ticaret yollarını bile kesebileceğini düşününce telaşları büsbütün arttı
derhal bu hususu görüşüp tedbir almak için darü’n-nedve’de toplanmayı kararlaştırdılar peygamber efendimizin işini görüşmek üzere daha önceden kararlaştırdıkları günün sabahında bir araya geldiler
bu sırada düzgün giyimli cin bakışlı bir ihtiyarın kapıda dikilip durduğunu gördüler tanımadıkları bu adama kimsin.. diye sordular necidli bir ihtiyarım, diye cevap verdi adam
böyle bir toplantının yapılacağını duymuştum ben de katılıp fikirlerimi söylemek istedim uygun görüp görmediğim tedbirler hususunda mütalaalarımı beyan etmek istiyorum
kureyşliler, olur, gir… dediler ve onu içeri aldılar aslında o ihtiyar, insan suretine girmiş bir şeytandı.
toplantıda yüz kadar kureyşli bulunuyordu alınacak karardan hemen haberleri olmasın diye haşimoğullarından sadece islam düşmanı ebu leheb alınmıştı muhammed için ne gibi bir tedbir almamız lazımdır… diyerek meseleyi görüşmeye açtılar
bazıları, onu zincire vurup hapsettirelim … fikrini ileri sürdüler necidli ihtiyar suretinde ki şeytan, hayır… dedi. vallahi bu görüşünüz uygun değil.
siz onu hapsettirecek olursanız bunu duyan arkadaşları üzerinize yürürler onu elinizden çekip alırlar onun telkin ve propagandası ile çoğalarak bu işte size galip gelirler siz başka bir tedbir düşünün.
bazıları, onu aramızdan, memleketimizden sürüp çıkaralım aramızdan ayrıldıktan sonra nereye giderse gitsin… necidli ihtiyar tekrar söz aldı ve şöyle dedi, hayır, vallahi, bu düşünceniz de yerinde değil onun sözünün güzelliğini, tatlılığını tebliğ ettiği şeylerin insanların kalplerine hakim olup durduğunu görmüyor musunuz
onu aranızdan kovacak olursanız o da arap kabileleri arasında dolaşır onlara hakim olur. sonra da üzerinize yürüyerek, size istediğini yapabilir onun için siz başka bir şey düşünün
sonunda ebu cehil söz aldı… vallahi, ben onun hakkında hiç bir zaman düşünemeyeceğiniz bir tedbir düşündüm. nedir o… diye sordular
ebu cehil fikrini şöyle açıkladı muhammed’i nu öldürmekten başka çare yok bunun için de, aramızda her kabileden güçlü kuvvetli birer delikanlı seçeriz sonra onların her birine keskin birer kılıç veririz hepsi birden onu vurup öldürürler
böylece ondan kurtulmuş oluruz kimin öldürdüğü de belli olmaz böyle olunca da haşimiler bütün kabilelerle çarpışmayı göze alamazlar çar naçar diyete razı olurlar biz de diyetini ödeyip kurtuluruz
necidli ihtiyar kılığında ki şeytan ileri atıldı en doğru fikir en uygun çare budur…dedi ebu cehil’in bu görüşünü kabul edip ardından dağıldılar…
* sahip olduklarınızdan birer çift de mi yok vermeye ne kutlu kelimeler söylemişti şu süvari ne kutlu kelimeler… koştular koşmasını bilenler çağrıya anne, ekmek var kapımızda diye şeydalandı çocuk ekmek daha sıcacık anne …diye haykırdı
karanlığa çıkan kapılar açıldı birer birer lambalar yandı ürkek ürkek... geceydi ve artık yalnız değildiler sesi gümüş temrenli bir ok olup çocuğun ağdı yedi kat göklere ve razı Olan razı oldu.
ayaza kesen karanlıklarda meşakkatli yolun faili meçhul anılarıyla bir süvari uğrayınca mahalleye kapı kapı hane hane sevinçlerle aydınlandı yüzleri kimsesizlerin seccadeler yeşille tanıştı ve ağrılara şifalar karıştı
ta fecir vaktine dek süvariler geldikçe geldiler üçer, beşer sonra geldikçe geldiler kiminin verilmiş sadakası oldu kiminin bir gülümsemeydi ancak verebildiği
gece bir tüy kadar hafifti karanlık güne ermeden, her yer süvarilerle doldu razı Olan ,razı oldu daha önce nerelerdeydiniz
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
ta fecir vaktine dek şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ta fecir vaktine dek şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Cenab-ı Hak bizleri Yüce Resûl'ümüzün (sav) şefaatine nail olanlardan eylesin inşallah 🙏 "Bir hayalim vardı Alemlerin Efendisinin hayatını bir eser haline getirmek" Rabbim nasip etsin inşaallah. Sayısız şiirlerinizle bizlere Yüce Resûl'ümüzü (sav) her zaman hatırlattığınız için Allah râzı olsun. Sonsuz selam ve dua ile. Allah'a emanet olun.
Yaratılan, Hakk üzere yaratıldığı için böyleydi ahval.
Cenneti veya Cehennemi hak eden, bilsin için.
Bahanesi kalmasın diye.
Konuşuyordu Yaradan her hâlde, her minvalde.
Mekke'de Yesribde.
İstedi kul.
Yaradan verdi.
Korktu kul, Yaradan korkma sen...
Dedi.
Kul Yarab dedi.
O, ben Rahmânim dedi.
Elhamdülillah.
Çok saygımla Şairim.