bir siyah, bin siyah susku çöküyor şimdi mekke’nin hareli yalnızlığına vahyin sessizliğini de güzel görüyor olmalı elçi sessizliği de vahiy diye duyuruyor can kulağına çünkü vahyin kırık hecelerle eğilişi bile bir başka hüsün şahikası olmak üzere alışkanlığın tenini çizecek söz elif-lam-mim” diye
pak nefeslerine eşlik ediliyor gecenin kuyusunda kilitli dudağında bereketin sessizliği açılışını beklemedeler elçi’nin dudağında saklı sevinçli adreslerin hepsi sığınağı oluyor Rahman’ın sözü hüzünlerle yoğrulan, korkularla yıpranan kalpler vahyin tesellisine çağrılı tebessüm eden her yüz gibi hep sıcak hep aşina hep nazlı
* boykotun kaldırılması peygamberimiz’e (s.a.v.) geniş bir nefes aldırdı bu sırada peş peşe islam sinesine koşmalar görüldü islama gönül verenler arasında yirmi kadar hristiyan da vardı
kabe’nin yanında peygamber efendimiz ile buluşan bir hristiyan grubu kendilerini Allah’ın birliğine imana davet etti kur’an okudu kur’an’ın azameti karşısında gönülleri islama karşı muhabbetle doldu gözyaşları arasında yirmisi birden orada islamiyetle müşerref oldu
hadise, kureyşli müşriklerini kızdırdı fena halde putperestlerin müslüman olmasını engellemeye çalışırlarken şimdi de hristiyanlar kendi ayaklarıyla gelip giriyorlardı islamiyete
başta ebu cehil olmak üzere bir kısım müşrik onların yolunu keserek bin bir hakaretten sonra Allah belanızı versin sizler, bu adamın dediğini öğrenmek için buraya gönderilmişken onunla düşüp kalktınız dininizden ayrılıp, ona uydunuz bu düpedüz bir ahmaklıktır
islamla müşerref olan bu bahtiyarlar müşriklerin hakaret dolu sözlerine aldırış etmediler bize karşı yaptığınız cahilliği biz size yapamayız. dediler
resul-i kibriya efendimiz bir gün müslümanlara şiddetli muhalefetleriyle bilinen velid bin muğire utbe bin rebia ümeyye bin halef gibi bir çok kureyş ileri gelenleriyle konuşuyordu onlara iman ve kur’an hakikatlerinden bahsediyordu
zamanzaman muhataplarının dikkatlerini canlı tutmak ve dinlemelerini sağlamak maksadıyla nasıl, güzel değil mi diye soruyordu o sırada bir hak aşığı çıkageldi maddi gözden mahrum fakat mana gözü açık bu zat hz. hatice’nin dayısının oğlu ashaptan abdullah bin ümmi mektum’du
kör olduğundan peygamber efendimizin kimlerle konuştuğunun farkında değildi ya resulallah, beni irşat et bana kur’an okut Allah’ın sana öğrettiklerinden bana bir şeyler öğret… dedi.
efendimizin bütün dikkatini kureyş ileri gelenleri üzerine islamiyeti anlatmak için teksif ettiğini fark edemediğinden bu arzusunu birkaç sefer tekrarlayıp durdu
peygamber efendimiz bu durumdan sıkıldı ve rahatsız oldu onunla pek ilgilenmedi zira, o her zaman gelip kendisinden islamiyetle ilgili her şeyi öğrenebilirdi ancak kureyş müşriklerinin ulularını bir daha böyle toplu halde bulma imkanını elde edemeye bilirdi.
onların islamiyeti kabul etmeleri düşmanlıklarından vazgeçmeleri kureyş’in toptan müslüman olma manasına geliyordu işte bu sebeple fahr-i alem efendimiz dikkatinin dağıtılmak istenişinden rahatsız olmuştu ve bunu haliyle de izhar etmişti
resul-i kibriya efendimiz kureyş ileri gelenleriyle konuşmasını bitirip kalkacağı sırada vahiy geldi gözlerini kapayıp daldı abese suresi nazil oldu
Allah (c.c) şöyle buyurdu ‘yanına ama geldi diye yüzünü ekşitip döndü nereden bileceksin, belki de o günahlarından arınacaktı. yahut öğüt alacak ve öğüt kendisine fayda verecekti.’
‘öğütle ihtiyaç duymayan kimseye gelince sen ona yöneliyorsun. onun inkar ve isyan pisliği içinde kalmasından sen mes’ul değilsin. sana koşarak gelen ve Allah’tan korkan kimseyi ise ihmal ediyorsun sakın… o kur’an bir öğüttür dileyen ondan öğüt alır…’
kalplerinden şirkin pisliğini iman suyu ile gidermek istemeyen kur’an’ı dinlemek arzusu duymayan, ondan istifadeyi düşünmeyen kimselerin islamiyete girmemesi ve nefsini temizlememesi resul-i kibriyanın üzerine bir mesuliyet yüklemiyordu
onun vazifesi sadece islamı hakkıyla tebliğdi çünkü ancak, hak ve hakikati öğrenmek arzusunu izhar eden bir müslümandan yüz çevirmek ona bilmediği hakikatleri öğretmemek arzusuna cevap vermemek işte böylesi ikazı gerektiriyordu
Cenab-ı Hak, mealen şöyle diyordu konu ile ilgili indirdiği ayet-i kerimelerde zahir gözü görmese de kulağı ve kalp gözü açık hidayet aşığı birini bırakıyorsun da zahiren gözü bulunan ve fakat kalp gözü kör hak sözü dinlemek şanından olmayan müstağnilerle uğraşıyorsun
bu hadise ve ikazdan sonra resul-i ekrem abdullah ibn-i ümmi mektum’u her gördüğünde ona ikram ve ihsanda bulunur ihtiyacı olup olmadığını sorar merhaba, ey Rabbimin bana itap ve ikazda bulunmasına sebeb olan kişi… diyerek ona iltifat ederdi
rükane bin abd-i yezid müşriklerin sırtı yere getirilemeyen emsalsiz pehlivanlarından biri idi önüne geleni yere çalan rükane, ne yazık ki, Allah resulüne karşı beslediği şiddetli kin ve düşmanlığını yenip hakiki pehlivan olma şerefine ermeyi bir türlü istemiyordu
bu meşhur pehlivan günün birinde hazret-i resulullah ile mekke’nin bir vadisinde karşılaştı gözleri husumet kıvılcımları saçıyordu Allah resulü; ey rükane, sen, kendisine imana davet ettiğim Allah’tan korkmaz mısın
rükane, eğer sözünün gerçek olduğuna kanaat getirseydim sana tabi olurdum… resul-i ekrem, eğer seni yere vurursam söylediklerimin hak olduğuna inanır mısın rükane, ya muhammed, eğer beni yıkacak olursan sana iman ederim
server-i kainat efendimiz kalk, haydi güreşelim… güreşmek için kalktılar mağrur rükane, daha ilk tutuşta kendini yerde buldu neye uğradığının farkına varamadı ve şaşkındı derhal ayağa kalktı ve resulullah hazretlerine bir daha güreş teklif etti Allah resulü kabul etti ve rükane ikinci defa kendisini yerde buldu
hayret ve şaşkınlığı biraz daha artan rükane üçüncü defa resulullaha güreş teklifinde bulundu peygamber efendimiz yine kabul etti ve onu tuttuğu gibi yere vurdu
beni yıkarsan,söylediğinin hak olduğuna inanırım. diye resulullaha söz veren rükane üç sefer sırtı yere geldiği halde yine şirkte inat etti. ya muhammed, şüphesiz sen bir sihirbazsın benimle yaptığın bu güreşe doğrusu şaştım kaldım böylece resulullah’tan gördüğü mucizeyi sihir ithamıyla perdelemeye çalıştı
küfürde direnen rükane, bu sefer Allah resulünün bir başka mucizesine şahit oldu doğrusu, ben, seninle yaptığım bu güreşe şaştım kaldım. deyince Allah resulü, bundan daha çok şaşılacak olanı da var istersen sana onu da göstereyim de Allah’tan kork, davetime tabi ol
rükane, nedir, o şaşılacak şey Allah resulü şu semure ağacını çağırayım bana geldiğini gör… rükane haydi, çağır da gelsin Allah resulü, azılı müşrikin gözü önünde semure ağacına emretti Allah’ın izniyle bana gel…
ağaç emre uyarak, yeri yara yara gelip fahr-i kainatın karşısında durdu gözleri faltaşı gibi açılan rükane’nin kalp gözü hala kapalı duruyordu bu açık mucizeler karşısında yine küfürde inat etti doğrusu ben bugünkü gibi büyük bir sihir hayatımda görmedim…
sonra da ağacın tekrar yerine gitmesi için emir vermesini peygamber efendimizden istedi Allah resulü, ağaca Allah’ın izniyle yerine dön. diye emretti ağaç, derhal yerine döndü. resulullahın kendisine son sözleri şunlar oldu yazıklar olsun, sana…
hayret ve şaşkınlık içinde kavminin yanına dönen rükane başından geçenleri ,gördüklerini anlattı ey abd-i menafoğulları adamınızla bütün dünyayı sihirliye bilirsiniz vallahi, şimdiye kadar ondan daha maharetli bir sihirbazı görmedim.
hak ve hakikati kabul etmemekte her şeye rağmen inat edenler bu inatlarında kendilerini teselli edebilmek için her zaman çeşitli iftira ve ithamlarla islam davasını küçük düşürmek istemişlerdir ama, her seferinde küçülenler yine kendileriydi
rükane daha sonra, mekke’nin fethinde müslüman oldu medine’ye yerleşti
* hatır soruyor şimdi ‘O seni yetim bulup da barındırmadı mı adı anılmadığı uzun dönemler oldu. lazım değildi kimseye. eksikliği eksiklik görünmedi unutulmuşluklarda bir yetimdi
ne annesi sahip çıkabildi ne babası tutabildi elinden. yoktu ki elleri kimseye görünmeye değer değildi yüzü sevilmeye değer değildi O’ yüz verene kadar yokluğu kimsenin derdi değildi O’ varlığa layık görünceye dek
karanlıkta kaldı onca yıl kimseleri görmeyişi kimseyi üzmedi O’ bu varlık neşesine buyur edinceye kadar belli ki emin muhammed (sav)’in günler geceler süren bekleyişinde saklıydı tüm teselliler onun yüreğini ince ince yakan sızının nabzına tutundukça teselli bulacak yetimliği onun gözlerini göklerde gezdire gezdire aradığı bir hilal tebessümünün haresinde susacaktı tüm ağlayışlar
sığındığına biz de sığınıyoruz şimdi elçi’nin başka hiçbir yere gitmemecesine başka hiçbir yüze dönmemecesine başkaca hiçbir vaade kanmamacasına
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
bekleyişte saklıydı tüm teselliler şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
bekleyişte saklıydı tüm teselliler şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Cenab-ı Hak bizleri Yüce Resûl'ümüzün (sav) şefaatine nail olanlardan eylesin inşallah 🙏 "Bir hayalim vardı Alemlerin Efendisinin hayatını bir eser haline getirmek" Rabbim nasip etsin inşaallah. Sayısız şiirlerinizle bizlere Yüce Resûl'ümüzü (sav) her zaman hatırlattığınız için Allah râzı olsun. Sonsuz selam ve dua ile. Allah'a emanet olun.
Efendimize yazdığınız bu hayat hikayesi kaleminizle hayat buldu yine..
Esenlikler dilerim