Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen yazılan Hayat hikayesinin 39.bölümü
yokluğunu bile fark etmeyecek kadar yoksulluk içinde var olma arzusunu dillendiremeyecek kadar çaresiz sözün yanağına koyacak bir kulağı yok kulak kesileceği tanıdık bir ses yok tesellisiz isimsiz lüzumsuz
taşıyamıyor bir an bile kendini taşamıyor bir andan bir sonraki ana kalbine yük arzuları, özlemleri avuçlayamıyor emellerini hayalleri kırılgan.
yönünü bilmiyor. düşüp kalıyor yol üstünde menzili bilmiyor varlığını onaylatacak bir makam yok kuru dal uçları gibi ümitsizlikten çatırdıyor beli insanın
soğuk cılız ağaç kökleri gibi karanlık vadilerde su arıyor kendine bir yere tutunmak istiyor dal budak uzanmak istiyor varlık göğüne çağrı gelmiyor hiç yönsüz kıblesiz istikametsiz
* üç senelik müşrik ablukasından kurtulmanın sevincini acı olaylar takib etti acı hadiseler zincirinin ilk halkası resul-i ekremin dört yaşındaki en büyük oğlu kasım’ın vefatı oldu
gönlü şefkat şelalesini andıran peygamber efendimiz büyük oğlunun vefatından çok müteessirdi derin teessürünü ciğerparesinin cenazesini götürürken karşısında dim dik duran kuaykıan dağına ey dağ benim başıma gelen şey senin başına gelseydi dayanamaz yıkılırdın. hitabıyla sesleniyordu
mübarek gönülleri henüz kasım’ın vefat hüznünden kurtulmamışken bir acı hadise daha vuku buldu diğer oğlu abdullah da vefat etti Allah’ın kader hükmüne teslimiyetin zirvesinde bulunan kainatın efendisi bu acı hadiseler karşısında yine de göz yaşlarını tutamıyordu
hz. hatice, hakiki sahibine iade ettiği bu ciğerparelerini kastederek ya resulallah onlar, şimdi nerededirler resul-i kibriya onlar, cennettedirler ey hatice.
peygamber efendimizin kalbi mahzun gözleri yaşlıydı müslümanlar da onun bu hüznünü paylaşıyorlardı ama şirk cephesinin keyfine diyecek yoktu birer insan olmaları haysiyetiyle, insanlığın gereği olan başsağlığı dilemek şöyle dursun efendimizi daha da üzmek için ne lazımsa yapıyorlardı
hatta içlerinden as bin vail ebu cehil gibi azılılar işi daha da ileri götürerek artık, muhammed ebterdir nesli kesilmiştir neslini devam ettirecek erkek çocuğu kalmamıştır kendisi de ölünce adı sanı unutulacaktır diyecek kadar küstahlık gösterdiler
resulünü, hiçbir zaman yardım ve tesellisinden uzak bulundurmayan Cenab-ı Hak bu dedikodular üzerine kevser suresini inzal buyurarak müşriklerin dedikodularını ağızlarına tıkadı peygamber efendimizi şöyle teselli etti
‘şüphesiz ki Biz sana kevseri verdik. öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. asıl nesli kesik olan, sana düşmanlık edenin ta kendisidir.’
evet asıl, adı sanı toprağa karışıp kaybolan ebu cehiller, ebu lehebler oldu resul-i kibriyanın (a.s.m.) adı ve davası asırlardır inananların gönlünde bayrak bayrak dalgalanmakta kıyamete kadar da dalgalanmaya devam edecektir
müslümanlar, üç sene süren çetin muhasara belasından kurtulmakla son derece sevinmişlerdi mekke’de umumi bir sürur meydana gelmişti fakat, bu ferah ve sevinçleri çok sürmedi arası çok geçmeden başka bir musibet ve acı hadiseler meydana geldi
resulullah efendimizin, peygamberliğinin 10. senesinde ebu talib hastalandı ve ölüm döşeğine düştü resul-i ekrem efendimiz, kendisini küçük yaşından beri bağrına basıp şefkat ve himayesinde büyüten kendisini korumak uğrunda her türlü tehlikeyi göze alan değerli amcasını kaybedeceğine son derece üzülüyordu
onun müslüman olup ebedi saadete ermesini de candan arzu ediyordu ebu talib’in hastalığı gittikçe ağırlaşıyordu bunu fark eden kureyş müşrikleri son bir defa daha kendisine peygamber efendimizle ilgili olarak başvurmayı kararlaştırdılar
bu maksatla utbe bin ebi rebia, şeybe bin rebia ebu cehil, ümeyye bin halef, ebu süfyan daha başkaları yanına gelerek şöyle dediler ey ebu talib, sen büyüğümüzsün ölüm döşeğine düştüğünü görünce endişe duymaya başladık. kardeşinin oğlu ile aramızda olanı biliyorsun onu çağır ve aramızda hakem ol o bizden ayrılsın, biz de ondan ayrılalım birbirimizle uğraşıp durmayalım o bizim dinimize karışmasın, biz de onun dinine karışmayalım
ebu talib, nebiyy-i muhterem efendimize haber gönderdi resulullah efendimiz gelip ebu talib ile hazır bulunanlar arasına oturdu ebu talib, kainatın efendisi peygamber efendimize hitaben ey kardeşimin oğlu, bunlar kavmimin ileri gelenleridir senin meselen için buraya gelmişlerdir sana vereceklerini verecekler senden alacaklarını da alacaklardır.
resul-i ekrem efendimiz olur, ey amcam onların benden almalarını ve kabul etmelerini istediğim bir tek kelimedir ki onlar, o kelime ile top yekûn bütün araplara ve arap olmayanlara hakim olabilirler
ebu talib, hayret içinde bir tek kelime mi peygamber efendimiz evet, bir kelime herkesi bir merak sardı neydi bu kelime
ebu cehil ortaya atıldı ve peygamberimiz (s.a.v.)’e hitaben o kelime ne ise bize söyle de o birin yanına biz on katalım dikkat kesilmiş bütün kulakların duymak istedikleri tek kelimeyi resul-i ekrem şöyle ifade etti
‘la ilahe illallah’ deyin ve Allah’tan gayrı taptığınız putlarınızı da ellerinizle kaldırıp atın…
bu mukaddes sözü duyan müşrikler hep birden ellerini çırptılar ya muhammed sen bunca ilahları, bir tek ilah mı yapmak istiyorsun işine şaşıyoruz doğrusu
sonra da birbirleriyle konuştular vallahi, bu adam, size istemediğiniz şeyi veriyor gidin, Allah sizinle onun arasında hükmünü verinceye kadar atalarınızın dininde direnin.
Cenab-ı Hak, onların bu hareketlerini kur’an-ı keriminde bize şöyle haber verir
bütün ilahları tek bir ilah mı yapacakmış bu ne acayip şey onların ileri gelenleri haydi yürüyün’ diyerek oradan ayrıldılar ilahlarınıza bağlılıkla direnin. sizden istenen şey budur
ebu talib, müşriklerle arasında geçen konuşmadan sonra Peygamberimiz (s.a.v.)’e vallahi, ey kardeşimin oğlu senin onlardan istediğin şeyi ben hak ve hakikatten uzak görmedim
bunun üzerine resul-i ekrem efendimiz, sevdiği ve saydığı amcasının Müslüman olacağı ümidiyle sevinç içinde ey amca gel, bari sen ’La ilahe illallah’ de de onunla sana ahrette şefaat edebileyim
fahr-i kainatın bu candan ve samimi arzusuna ne yazık ki, amcası gönlünü ferahlatıcı bir cevap vermedi yeğenim, dedi, vallahi, benden sonra sana ve atalarının oğluna çok yaşlanmaktan dolayı bunaklık atfetmeleri korkusu olmasaydı, istediğin şeyi söyleyip sana tabi olurdum. kureyş, o istediğin sözü ölümden korkarak söylediğimi zannedecekleri için söyleyemeyeceğim.
buna rağmen, sevgili peygamberimiz (s.a.v.), amcasını islama davetten ve teşvikten vazgeçmedi mübarek kalbi kendisini canı gibi seven amcasının imansız gittiği takdirde uğrayacağı dehşetli akıbetin ızdırabıyla çarpıyor ve devamlı ey amca, ’La ilâahe illallah’ de ki onunla ahirette sana şefaat edebileyim.
yine böyle bir davet ve teşvikte bulunduğu sırada ebu talib’in başucunda ebu cehil ile abdullah bin ebi ümeyye de vardı. ikisi de, ya ebu talib, sen, abdülmuttalib’in milletinden, onun dininden yüz mü çevireceksin. dediler
resul-i ekrem, müşriklerin bu sözlerine aldırış etmedi ve kelime-i tevhidi amcasına arza devam etti onlar da aynı şekilde sözlerini tekrarlayıp durdular sonunda ebu talib kendisinin abdülmuttalib’in dini üzere olduğunu söyledi
buna rağmen peygamberimiz (s.a.v.)’in mübarek gönlü kendisini çok seven amcasının, kendisine her türlü eziyet ve hakareti reva gören müşriklerle aynı akibete uğramaktan derin ızdırab duyuyor ey amca, şunu bilmelisin ki Allah tarafından alıkonuncaya kadar senin affedilmeni isteyip duracağım.
nihayet, ebu talib, makbul bir imana nail olamadan 87 yaşında iken dünyaya gözlerini yumdu bunun üzerine Cenab-ı Hak, indirdiği ayet-i kerime ile resulullahın şahsında bütün müminlere hitap etti
sen, sevdiğin kişiyi hidayete erdiremezsin ancak Allah dilediğine hidayet verir. doğru yolda olanları en iyi bilen de O’dur
resul-i ekrem efendimizin mübarek ve nazik kalbi amcasının vefatıyla fazlasıyla acı duydu gözleri yaşla doldu mübarek dudaklarından şu cümleler döküldü Allah ona rahmet etsin mağfiretini ihsan buyursun.
vefatı sırasında hz. abbas da ebu talib’in başucunda bulunuyordu hz. abbas o sırada henüz müslüman olmamıştı tam öldüğü sırada dudaklarının kımıldadığını görünce kulak verip dinledi "la ilahe illallah" dediğini işitti
resul-i ekrem efendimize ey kardeşimin oğlu vallahi, kardeşim ebu talib, senin söylemesini istediğin tevhit kelimesini söyledi resul-i kibriya, gözyaşları arasında ben işitmedim.buyurdu.
amcasını kaybedişinden dolayı bütün insanlığa rahmet hazinesi olan kalbi teessür içinde olan rahmet peygamberi efendimiz cenazesinin arkasından da şöyle dua etti amca, Rabbim seni rahmetine eriştirsin hayırla mükafatlandırsın
bu sırada yine mevzu ile ilgili şu ayet-i kerime nazil oldu ve mü’minlere değişmez bir ölçü verdi
‘Akraba bile olsalar onların cehennemlik oldukları ortaya çıktıktan sonra müşrikler hakkında Allah’tan af dilemek, ne peygambere ve ne de iman edenlere uygun düşmez’
amcasının vefatı eesul-i ekremi hem üzdü, hem de derinden derine düşündürdü zira kendisine o ana kadar zahiri hamilik eden müşriklerin şirretliklerinden muhafaza etmeye çalışan o idi gerçekten en zor ve çetin şartlar altında bile çok sevdiği yeğeninin koruyuculuğunu esirgememiş akrabalarının düşmanlıkları pahasına himayeden vazgeçmemişti
bu himaye sebebiyle kureyş müşrikleri peygamber efendimize fazla ilişememişlerdi ama şimdi ortada ebu talib yoktu müşriklerin dinmek bilmez kin ve husumetlerinin eseri olan taşkınlıklarına karşı kendisini zahiren koruyacak kimse kalmamıştı
Cenab-ı Hakkın muhafaza ve himayesi de hiçbir maddi himayeci ve koruyucuya ihtiyaç bırakmayacak tarzda sevgili resulünün üzerinde bundan böyle de eksik olmadı
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
gök kubbenin en uzun gecesi şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
gök kubbenin en uzun gecesi şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
Allahümme Salli âlâ Muhammedin Ve Âlâ Âli Muhammed. Allahümme Salli âlâ Muhammedin Ve Âlâ Âli Muhammed. Allahümme Salli âlâ Muhammedin Ve Âlâ Âli Muhammed.
Cenab-ı Hak bizleri Yüce Resûl'ümüzün (sav) şefaatine nail olanlardan eylesin inşallah 🙏 "Bir hayalim vardı Alemlerin Efendisinin hayatını bir eser haline getirmek" Rabbim nasip etsin inşaallah. Sayısız şiirlerinizle bizlere Yüce Resûl'ümüzü (sav) her zaman hatırlattığınız için Allah râzı olsun. Sonsuz selam ve dua ile. Allah'a emanet olun.
gönlü şefkat şelalesini andıran peygamber efendimiz büyük oğlunun vefatından çok müteessirdi derin teessürünü ciğerparesinin cenazesini götürürken karşısında dim dik duran kuaykıan dağına ey dağ benim başıma gelen şey senin başına gelseydi dayanamaz yıkılırdın. hitabıyla sesleniyordu
Bir söz vardır hocam Rabb'im acıyı önce dağa taşa vermiş dağ taş bile dayanamayıp çatlamış ve sonrasında insana vermiş ve insan dayanmış ayni burada olduğu gibi.... Hüzün dolu dizeler yüreğimi burdu okurken... Bu emek dolu ihlaslı yürek sesinize gönül dolusu tebriklerimle... Sonsuz saygı ve selamlarımla...
Allahümme Salli âlâ Muhammedin Ve Âlâ Âli Muhammed.
Allahümme Salli âlâ Muhammedin Ve Âlâ Âli Muhammed.