Ekim akşamları..Ekim akşamlarıda ne kadar değişken duygularla dolu arkadaş. Her şey suspus, dallarda ki yapraklar ha düştü ha düşecek. Kuşlar üşüyor olmalı, ne kadar da mahzun halleri. Aslında her şeyin tarifi doğada gizli, duygular bile doğaya endekslemis kendini. Kimsenin kimseyi dinleyecek hali yok, herkes paçayı kurtarma modunda. Sarışınlığında son demi ya, kazal olacak her yere düşen kendi bağında. Sokak lambaları bile hüznü yansıtıyor gibi gözlerime. Sözlerime yön vermek istiyor gecenin içine süzülen ışık. Ormanların kuru yaprak hışırtıları ulaşıyor sanki ruhuma. Gözlerimde ay tutulmasına benzer bir tutulma var sanki, müphem bir kararmanın içine düşmüş gibi çırpınan ruhum. Kelimeler oyun oynamak istiyor benimle yine, bir dalıp bir çıkıyorlar gözlerimde ki pınara. Oysa ben, henüz kirlenmemiş o pınarın içinde kendimi arındırmanın mutluluğunu yaşıyordum. Ben ki, bazen o pınarda sel olup taşıyordum. Ben demekten de nefret ederim aslında. Anı dönüşümlere gebedir ruhum. Gönlü kırık yaşamanın payesidir gözlerimde ki ifade, saadet zincirinin en son halkasında artçı depremleri hep ben hissetmişimdir ya neyse! Her zincir bir gün metal yorgunluğundan kopmaya mahkumdur ama, benim mental yorgunluğum kopmanın ötesinde uzayıp uzayıp gider. Kopuşum kurtuluşum olacak, o kopuşla birlikte belki de kanatlanıp özgürlüğe uçacağım. Aslında ben kendimi aşma pahasına hep uçurumların kenarında deneyler yaptım. İnceldiği yerden kopacak bir ipin ucunda olduğumu bilmenin ürküsüyle beraber, haraç mezat satılmanın ne demek olduğunu bile bile yeniden aynı oyunun içine daldım. Ben var ya, kalleş pusuların içine bodoslama daldım. Deneme yanılma metodunu ters yüz etmenin son raddesini iliklerimde yaşamanın deliliğini mutluluk saydım. Riyalar, yalanlar iftiralar yüzümüze gülüp ardımızdan sırıtanlar. Aslanların ardından leş toplayıcı sırtlanlar. Paranın her şey olduğunu, parayı güç ile bulduğunu sanan yavşaklar. Sizi gidi arkadan saldıran korkak tavşanlar. Sizin dünyanız kapalı bir fanus, siz ki, en ufak bir rüzgarda tir tır titreyen tiplersiniz. İliklerinize kadar pisliğe batmanın huzursuzluğunu vicdanınızda aradığınız mutluluğunuzu bilmezmiyim! Neyse söz meclisten dısarı her daim. Herkes yaşadığını bilir, herkesin ukdesi kendi boğazında birer hiçkırık! Kıçı kırık bir yalnızlığın içinde ki çırpınışlardan kağıda süzülen sözlerin gönül bağını talan ettiği anların son raddesi olmalı yine. Önemini yitirmeyen basireti yüzüme yorgun bedenime koyamamanın çırpınışları her şey. İçimde ki ihtilalin yüreğimin kanlı duvarlarına yazmak istediği ne çok şey varmış. Her şey kendi içinde, her şey gizemi içinde ipek böceğinin kozası gibi sırlarıyla birlikte toz bulutlarına karışıp giderken, sadece sessiz bir çığlık kalacak benden. Yer çekiminin çekemediği, bulutların bile gizleyemediği bir isyan bu! Kendine münhasır, kendi içinde ki yıldırımlarda yanıp kavrulan. Ama her rüzgarda yeniden savrulan küllerinden doğan. |
Saygılar şair...