Çukur...
kırıldı ,lambadaki ışık...
Söğütü kiralayan ,suya karıştım. Parmaklarımı katladım iç içe ... Tırnaklarımın arasındaki karanlığı çağırdım. Ellerimi yontmadan sabır ,dön demiştim!. Bulaş ,sataş ,kır ,dök...ama dön! kuyudakileri dinle! Derin ,kuytu ,zifiri rengi. Gülüşünün harcını bulaştırdım, duvara.. Asilken , köle kaldı duvara astığım tüm hükümlü resimler. Silkelen dur şimdi! toprağa düşeceksin... Yobaz sıvası bağlamaz seni. Duvar ya kirli, ya da beyaz.. Harç senden bir diş olunca, yinede kapat gözlerini. Görme! kendin bile, o sıtmalı gülüşlerini Karanlık göğün dallarından havalanıp, yüzüme doğru kanat çırpar... Yanagımdaki çukura konar, gürültüsüz, hayatsız.. Sende durma öyleyse! süzdür beni aydınlığından. Aldırma mumlara!.. hepsi şizofren...sönecek! Önce dallara takılıp, yüzüme düşeceksin... Sonra o çukura gömecekler seni. Sana yabancı, bana tanıdık... Sus! göğü dinle! Geniş kapılı evlerin,kapalı penceresinin şiirini anlatır... Bir mavi bulut düşer dalından,toplayamam eteğime. Sus! çagıranlar var,geceyi uzaktan... güneşi terk etmiş kadınlar,adamlar,çocuklar.. Çıplak sesleri..üşüyen adım.. Adım neydi!... Sus! ellerimi bulaştırıyorum günaha... Sığ bir kırılış, saklıyorum avuçlarımda, kirleniyor parmaklarımdaki ışık... Sus! sancımı doğurdum dün.. acıya bir kundak daha.. Sakla beni!! bulmasın sancım.... Sus! vitrinlere koşma! satılık değil insan!.. Bırak yeri, gögü..tutun bana! Tutunki, hayat asılı kalmasın dar agaçlarında... Sus! yolları getir! o yol agzındaki söğütleri , o söğütlere takılan rüzgarı , o rüzğarın sırtındaki uçurtmayı.. Azıgın çoksa, yorulursan bırak beni gelecegin yerde.. gölgeni getir bana... Sus! kuyudakiler uyanmasın, feryadımı çağırma.. Ses verme uzağa, seslenme!. Aklımda hala o tren.. gitme! diyordumya, gittin!! Aklımdayken, sus! diyorumya.. Susma! susma!!! Dön derken, kırıldı zamanlar. icime yayılan,bir yılanın zehri.. dört duvar arası, başımı yasladıgım gölge.. önüm arkam körebe!.. sesime gel! zaman.. adın çıplak bilirim.. zehir bizden biri... acıtmasada öldürecek... |