ARZU VE DUA
Allah’ım devletime eski kudretini ver,
Çin Seddi’nden Tuna’ya namını yürütelim. Parlasın Osman Bey’e bahşettiğin o cevher, Bütün Müslümanları tek kapta eritelim. Milletim baştanbaşa nurunla halkalansın, Her müminin yüreği aşkınla çalkalansın. Ordun Orta Asya’da baş koyarken secdeye, Belgrad’dan bir imam “Allahu Ekber” desin. Mübarek kelamını kâinat duysun diye, Ayasofya “Ya Allah” nidasıyla inlesin. O nidayı kubbesi içsin Selimiye’nin, Her yudumda imanı artsın, Allah diyenin. Uyandır Malazgirt’i, kaldır Çanakkale’yi! Melekler safa geçip selam dursun orduna. Ve “hiçlik” damgasıyla dolduranlar çileyi, Ak pak alınlarıyla dönsün ata yurduna. Edebalı bir sabah namazını kıldırsın, Mevlana gönülleri yerden göğe kaldırsın. Tutuşsun kelamınla cihat meşaleleri, Nübüvvet’in nuruyla bütün dünya nurlansın. O’nun komutasında, tüm ordular ileri! Ve yeniden Viyana kapıları zorlansın. Nakşedelim ismini Alpler’in zirvesine, Akıncı naraları sinsin ezan sesine. Kabul buyur, anlatsın büyük fethi bir çeri, Surları toplar değil, yumruklar mı dövmüştü? Şaha kalkmıştı İslam ordusunun erleri, Çünkü Resul o şehrin fatihini övmüştü. Ve zafere melekler bile sevinmişlerdi, Fatih’i kutlamaya semâdan inmişlerdi. De ki Rabbim bu uyku, son uykusu hilalin, Çünkü özündeki o volkan hala sıcaktır. Bizi ayakta tutan nidasıdır Bilal’in, O nida yükseldikçe hilal batmayacaktır. Hilal ki hep gülümser bayrak dalgalandıkça, İnanmış birkaç dudak, Rabbim, seni andıkça. Doğmasak da çağına o kutlu peygamberin, Ordusunda bulunmak, ah ne büyük saadet! Ölüm demek değildir, arzusudur her erin, Efendimin yolunda savaşmak ve şehadet. Bir meydan savaşında oynarken son piyesi, Mühürlü zarf içinde gelsin davetiyesi... |