KABRİNİ ARAYAN HİSLER
Hacer-ül Esved gibi kara bir lokma yutup,
Şeytan diye kendimi taşladığım doğrudur. Bir anlık gaflet ile yeminimi unutup, Düşünmeye yeniden başladığım doğrudur. Zarif ve kısık bir ses: Düşünme, düşündükçe çöküşün başlayacak, İradeni gaspeden ruhunu aç bırakmış. Beyin ilerlese de kalp yerinde sayacak, Sayacak zira insan kendine pek ırakmış. Bu bir kısır döngüdür, hızını dünden alan, Sen bir dünya değilsin; dünyada bir zerresin! Ölüm kutlu hakikat, hayat koca bir yalan! Madem keseceksiniz, bari kafamı kesin! Camlara çarpan nefes! Anladım hakikatte insan değilmişim ben! Ezkaza "bu bir insan" diye yaftalamışlar. Dik durdum zannettiğim yerde eğilmişim ben! İçimde şeytanlaşmış kullar haftalamışlar. Açın göğsümü açın! Gördüğünüz ne ola? Ben açtım ve gördüm ki benden başka herşey var. Daha dün adamlıktı; değişti mi parola? Yıkıldı mı önüme ördüğünüz taş duvar? Kalbim şeytana kafes! Ve isyana direndim, kul olayım istedim. Bir parça da kendimi sevmeye adanmıştım. Kabardı içim, yandı, kıvrandı da sus dedim, Yalandı, aslında ben isyana dadanmıştım. Hey gidi koca dünya! Ölümde mi keramet, Yoksa yaşadıkça mı yanıt bulur sualim? Desem ki vakit geldi, gayrı kopsun kıyamet, Oynatır mı yerinden gök kubbeyi muhâlim? Ey sen, yolu mukaddes: Pek güçlüsün, cesursun; başla deme yeniden, Revân olduğum yola yeniden sürme beni! Annelik yapma bana; verme meme yeniden! Büyümek ne haddime, dostum güldürme beni! Ben kendimi kaç defa doğurduysam boşuna, Büyüttüğüm her "ben"de ayrı bir canavarlık... Göğü sırtıma alsam gitmez senin hoşuna, Sen çobansın azizim, benim işim davarlık. Sesimi duysun herkes! Şöyle tenha bir mezar... Gök kara, toprak kara! Arada bir mermeri kaldırıp bakacaksın. Zaman ölü, mekan yok! Kabrini kazanlara, Başını cehenneme daldırıp bakacaksın. Hadi öl, öl ve artık ardından su dökeyim. Sabrım çoktan tükendi, bu sana son uyarım. İzin ver, üstündeki mermeri de sökeyim, Haykır, bir duyan olur; belki ben de duyarım. |
“Ben kendimi kaç defa doğurduysam boşuna,
Büyüttüğüm her "ben"de ayrı bir canavarlık...
Göğü sırtıma alsam gitmez senin hoşuna,
Sen çobansın azizim, benim işim davarlık…”
Davarlar da kendi içinde alt türlere ayrılıyor . Her farklılaştığını düşünen diğerlerini ikna çabası içinde çoban olma yolunda ilerlerken o kadar büyük canavarlıklar yapıyor ki; korktuğu ve ürktüğü insanı aynada yüzüne bakınca görüveriyor . Bu bilince eren de hiç alt türe ayrılmasaydım da sıradan olaydım mı diyor acaba içten içe kabrini aramaya başlamadan önce.
Çok çok güzel bir eser, çok gerçekçi
Bayıldım
Saygılarımla