KÜL KEDİSİ
Bir zamandır sen öyle
Uzun bacaklarınla bembeyaz yatıyorsun ya Seni şu tuvale koymadan edemiyorum Külkedisi Bakışın törpü, suskunluğun bıçak Kırmızı yakışıyor dudaklarına, bir o kadar gülüşüne Renkli bir kuru kalem düşünde ince uçlu Gözlerimi çiziyor tam oraya Sol yanın vuruntulu bilirim ve şu mizansen Ne var ne yok saklamışsın avuçlarına Düşü düşe sarıp üstüme koşuyorsun… İşte o an Yalnızlığın tadını bir kez daha seviyorum… Sen ne dersen de dillerine dolanayım Salma atlarını üstüme bu kadar tez Sevmenin bedeli ağırmış deyip geçelim Susma öyle susturulmayı hak etmiş gibi Bilirim yırtıcısın sen yüreğine karşı Dibine tokmak vurmuşsun şu dünyanın Kalçana takıp zillerini Çarşıyı birbirine katmışsın durduk yerde Avuca sığar panda yavrusu yumuşaklığı Kumkuat tadı var ya o dudaklarında Ellerim varmaz tombul yerlerini tutmaya Zor zamanların açılmaz kapıları işte Bir kilit daha kondurursun şu akıntıya İşte o zaman ben bir kez daha kaybolurum… Gurur mu duymalıyım senin bu susmalarından Bilemedim nereye saklarım sessizliği Bakışımı özgür mü bırakmalıyım üstüne Her kentin kapıları bizim gibi örtük değil ki Değme bana, sen yine de gezdir ellerini Kaleminin ucundaki mürekkebe Ansızın bulaşabilirim ben, sabahı bekle… Biliyorum sen yüreği yeter bir ‘ay’sın Üzümler senin için kararır bu akşamüstü Pireye yorgan yakarsın, girilmez dengine Var sakla kendini Oyalan dünya işleriyle nefes nefese Zordur bilirim gözlerini kaldırıp bakamamak Karıncanın ağzındaki yüke Ve üzerine düşmüş bir çift göz bebeğine Pulla gitsin, sen bir zarfın içinde ipek kozasın Ne o, parmak uçların bir boşluğu tarıyor Bir görünür bir susarsın, susmaların karlı dağ İlik gibi yatıyorsun şu tuvalde görüyorum Düşlerini al götür yanında buraya sığmıyor Saklama gözlerini öyle suçlu gibi Külkedisi Her bakış, bazen insan yüreğinde acıya oturuyor… Ocak 2020 |