![]() ANTUARA2
Cinselliğin hikmetine ulaşan soylu tanrıça,
Dedi kurarım ben artık sonsuz düzenimi tek başıma. Bir zamanlar bir Âdem vardı, İndide dünya denen yeryuvarlağına, Başlattı insan soyunun ulaşacağı medeniyetin son halkasını. Yapıştı kerpeten gibi zamanın zincirine, Nasır bağlamış parmaklarıyla. Sonunda çıkardı bir kıyameti, Yeni doğumlara gebe olan, On kıyamete bağlamak üzere. Oldukça Akim yanı başımda Kurarım ondan daha güzelini, Zincirler halinde uç uca eklenmesiyle, Kuşatacak olan kâinatın bel kemiğini. Zamanın merhametine sığınmayı marifet saymayan soylu tanrıça bir anlaşma imzalamak üzere çaldığında Aki’nin kapısını, Gördü onu herkül yapısıyla bir binaya temel atarken. Bu binaydı altın küreyi içinde taşıyıp onu bir kontrol mekanizması gibi kullanarak İlion’u zaman ötesine taşıyacak olan. 19 Tanrılar katında gücü tartışılmayan soylu Aki, Dinledi tanrıçasını sabırla uzun bir süre. Sonunda dedi, koyarım ben bu işe kellemin yarısını yüce tanrıçam. Bir diğer yarısını da zamanın sırtına kaftan yapmak üzere. Savaş meydanlarında bileği bükülmeyen Aki’nin en büyük zaafı, Diz çökmesiydi tanrıçanın aşkı söz konusu olduğunda. Görülürdü orada bir yırtıcı aslanın kedi uysallığı. Soylu Aki’den söz alan gök gözlü tanrıça, Dedi şimdi çevirebiliriz zaman saatinin sarkacını doğudan yükselen güneşe karşı. Elini sihirli kürenin içine sokmasıyla soylu tanrıça, sadece bir insan cenini çıkardı, Buydu gelecek medeniyetin temel taşını atacak olan. Oysaki sadece bir cenindi. Cenini eline alıp göksüne bastıran tanrıça, dedi işte bu hikmetlide yatıyor gelecek günlerin muhteşem çelişkisi. Bu çelişki ise aşkı, sevdayı çatışmaları ve yaratıcılığı içinde taşıyandı. Altın kürenin rahmine uzanan ikinci el ise herkül yapılı Aki’ye aitti, Çıkardı ikinci cenini küreden kudretli Aki, eş olsun diye birinciye. İşte burada atıldı temeli zaman ötesine acılarıyla, sevdalarıyla uzanacak olan İlion’un. Eğitmenler getirildi tanrılar, tanrıçalar katından, melekler selama durdu. En büyük RAHİM olan Tanrı adına dediler. 20 Bulunmaz madenlerden inşa edilen saray hizmete girdiğinde, seçti en güzel odasını soylu tanrıça doğurmak üzere geleceğin cesur savaşçılarını. Bu savaşçılar korurken İlion’u aynı zamanda olacaklardı ışık işçileri İlion’u zaman ötesine taşıyacak olan. Şamdanlarla donatılan yatak odasına astı süslü perdelerini soylu tanrıça, serdi en güzel el dokuması halıları, Hint kumaşından havlular astı yanı başına. Uzun hazırlıklardan sonra gerdeğe girercesine girdiler bir akşam erkenden harem odasına, bıraktı soylu tanrıça kendini Aki’nin güçlü kollarına. Her dokunuşta oluşan enerji dönüştü bir başka enerji yığımına. Döndü zaman sökün etti soylu Zeus’un torunları İlion’da geleceğin temellerini atmak üzere. Bunlardan oluşacaktı geleceğin tanrı ve tanrıçaları. Bir kartalın kuluçkaya yatıp terk etmediği gibi yuvasını, terk etmedi odasını soylu tanrıça. Kartal sıklığında doğuma girip kendi kartallarıyla doldurdu İlion’u. Dedi soylu Zeus “Rahman olan Rahimin ta kendisidir“ Durdu melekler dizi halinde bir kez daha selama, Rahim Rahmandır dediler. Duyuldu uzaklardan İlion gezegeninin bir yanardağ gibi faaliyete geçmesi. Bir yıldız gibi parlayıp karanlıkları aydınlığa boğduğu. Harekete geçti Sarkonis’in kıskanç tanrıları. Dediler Zeus artık düşmanımızdır, oydu Antuara’yı kollayıp başımıza bela eden. Acıma duygularının sınırlarını aşıp, ateşe boğmalıyız İlion’u boydan boya. 21 Başarırsak ne ala yok başaramaz isek oluruz kölesi biz bu kadının. Atlı arabalarıyla harekete geçtiklerinde bir gece, zifiri karanlığa boğuldu İlion. Yollarını şaşıran karanlığın savaşçıları, dediler Zeus yine bize oyun oynuyor. Sürdüler savaş arabalarını günlerce, dolandılar bir dağın etrafında dolanırcasına karanlık gecelerde İlion’un etrafında. Bulamadılar bir giriş kapısı, savaş meydanlarında çarpışan silahşörlerin birbirlerinin zırhına çarparak döndükleri gibi döndüler aynı yerde. Oysaki İlion sokaklarına çoktan girmiş olmalıydılar. Yaşıyordu İlion’da yaşayanlar hiçbir şeyden habersiz. Olanlarsa koca Zeus’un diğer tanrılara oynadığı bir oyundu. Ne zamanki tanrıların oyununu gördü, Aldı İlion’u bir cam fanusun içine, Savaşçılarıyla İlion’un kapısına dayanan tanrılar bunu anlamışlardı fakat işleri çok zordu. Koca Zeus kendi özel zırhıyla korumaya almıştı ilion’u. Bunu yapmaktaki gayesi İlion’luların toplumsal düzeni daha yeni kurmuş olmalarıydı. Açacaktı kapıları şüphesiz bir gün fakat o döneme daha çoktu. Asıl amacı da buydu koca kartalın, diğer tanrılara dişli bir rakip yetiştirmek. Alacaktı hazların en büyüğünü, Ne zamanki Antuara acımasız bir kaplan gibi atıldığında düşmanın üstüne. 22 Batırıp pençelerini düşmanın yüreğine alıp eline ay gibi selamladığında. Oysaki o henüz kuluçka döneminde yuvasında bir kartalın zayıflığını yaşıyordu. Karanlıkta hızını alamayan tanrılarsa boğacaklardı İlion’u daha doğmadan. Düşmanının zırhında bir delik arayan savaşçı gibi aradılar bir zayıf nokta, Dolandılar İlion’un etrafında nefesleri kesilene kadarda bulamadılar su sızdıran bir delik. Bulsalardı bir damla suya geçit verecek kadar dar bir yol, Sokacaklardı oradan ateş saçan toplarıyla birlikte kocaman ordularını. Bitkin düşen savaşçılarını buldular uyuklar halde sabaha karşı. Dediler oyuna geldik bunu önceden anlamalıydık. Yaşam zaten hepten oyun değimliydi dedi soylu Zeus. Oluştu iki ayrı yapı, İlion’un geleceğini şekillendirecek olan, Bunlardan birisi Antuara’nın rahminden doğupta genetik olarak koca Zeus’a uzanan canlar, Diğeriyse İlion’un rahim sisteminden çıkarılan canlardı. Her ne olursa olsun karışık olarak yaşayacak olan bunlardı birbirlerini şekillendirecek olan. Toplum büyüdükçe sarayını İlion’un tam orta yerine görünmez bir şekilde astı Antuara. Öyle ki bir zembil gibi boşlukta sallanmaktaydı. Bu saraydan izleyecekti İlion’un her yanını. 23 Bıraktı beyin frekansını zaman boşluğuna, ses tellerinin titreşime girdiği gibi bir akım oldu boşlukta. Taşıyordu bu titreşim ölüler diyarından oluşuma giren hücreleşme sistemini İlion’a doğru. Yankılandı ses karanlıkta, geldi uykuyla birlikte. Açtı rüya kollarını kâbus gibi sardı oluşan bedenleri. Açlık işle, iş güçle çıktı yola. Kas kola yansıdı, göz kaşın altında buldu kendini. Öyle bir zamandı ki geçip giden, Damarlarını söktü yüce tanrıçanın, Bıraktı arkasında oğullar kızlar. Öylesine çoğaldı ki Zeus soyluları, At başı gittiler İlion’lularla. İki koldan sanki bir yarış başlamıştı, Bir tarafta İlionoğulları diğer yanda Aki ve Antuara’dan olma Zeus soyluları. Zeusoğlu Aki dedi ki bunlar işte yarı tanrılar İlionoğullarıyla birlikte yaşayacak olan. Birlikte kuracaklar koca kartala yaraşır bir düzeni. Gün geldi unuttu Zeus soyluları soylu bir damardan geldiklerini, Karıştılar İlion’lular arasına aynı soydan geliyormuşçasına, Her şeyi yaptılar fakat beceremediler kız alıp vermeyi çok istemelerine rağmen, Eğer kız alıp verirlerse işlevsiz kalacaktı bedene kan taşıyan damarlar, tıpkı bir şehre su taşıyan su borularının paslanması gibi. Araya hep bir sınır koymaktan çekinmedi yüce tanrılar. Zamanın olgunluğuna erişen İlion’lular adına koca Zeus’u ziyaret etmeye karar verdi soylu Aki. 24 Buldu gönül yoncasını saray bahçesinde çiçekler arasında. Boş zamanlarını gönlünce gül koklamakla geçiren gök gözlü tanrıçayı. Soylu Antuara’m bilirsin görmedim babamı ta ki İlion parlayandan beri, Zamanımıdır nedir hislerim beni zorlar durur, Derki kalk git babana kutsal bir ziyaret gerçekleştir. Elim ayağım titrer oldu heyecandan, daha fazla dayanacak gücüm kalmadı. Karanfil buketini eline alan soylu tanrıça sanki yılların hasretini çekiyormuşçasına sarıldı Aki’nin boynuna. Karanfil kokusu yayılıp bütünleşti aşk kokusuyla. Herkül gibi kocaman bedeniyle kucakladı Aki soylu tanrıçasını, kol kasları gerildi duruşu bir kartalın kanatlarıyla şaha kalkarken gerilen bacak kaslarını hatırlatıyordu. Öylesine dik dururdu heyecanlandığı anlarda. Son kez dedi Antuara, baba ziyaretinden önce son kez, Benzemezdi Antuara diğer tanrıçalara, cinsellik onun ilk rehberiydi. Çıkarken Aki baba ziyaretine sandı ki bir daha asla dönmeyecek, işte o anda kabardı içindeki hisleri bir daha. Aldı Aki’yi zarifçe kollarına yatırdı bir zeytin ağacının altına, başladı urbasından arındırmaya. Ne zamanki döndüler ilk anadan doğan hallerine, gördü ki Aki de yaşıyor aynı hisleri. 25 Hani askerlerin ellerine süngülerini alıpta kum torbalarını delik deşik ettikleri gibi beden dimdik hale getirmiş zebbini. Zebbi eline alan tanrıça dolandırdı bacak aralarında bir yılan kıvraklığıyla, Bir kartalın hışmından can telaşesiyle kaçan kobra misali, Dalgalar arasında kaybolan balina edasıyla, Yosunlar arasından hızla çıkan yunus çevikliğiyle, Dişlerine kan değen bir köpek balığının şuursuzca avına saldırdığı gibi kayboldu zeb okyanus derinliklerinde. Bir ah çekmesiyle yüce tanrıçanın tüm yaratıklar selama durdu, Bu onun yaşama sunacağı son ceninin ana rahmine düşüş anlarıydı. Uludu kurtlar dolunayda, Dişlerini avına yarıya kadar batırmış bir aslan avını bırakıp duaya yattı. Kediler miyavlamayı, köpekler havlamayı katık yaptılar gözyaşlarına. Örümcek ağının kapattığı bir mağarada bir gurup keşiş bin yıllık uykularından uyandılar, Ve rahman olan rahim son yolcuya yol vermek için kapaklarını kapattı. Gelecek olan yüce tanrıçanın İlion’a son armağanıydı. Yılan gibi birbirine yapışık iki beden, Ayrıldılar bin yıllık uykudan uyanırcasına. Artık gözüm arkada değildir dedi soylu tanrıça. Hazırlandı zırhlı at arabası, Geçerek yüce dağ tepelerini varmak için Olympos’a. 26 Orada eğlenirdi koca Zeus. Vardığında Aki huzura buldu Zeus babayı koltuğuna kurulmuş olanca heybetiyle. Kusur etmeden saygıda, eğildi dizkapaklarına, Hoş gelmiş soylu evladımız deyip koca kartal, Sarıldı yılların hasretiyle evlat boynuna. Bir zamanların genç yaratıcısını, Aldık korumamız altına ta ki İlionoğulları savaş arabalarına binene kadar. Açıyorum şimdi İlion’un kapılarını cehennem kapılarını açarcasına. Hakikatten açılan cehennem kapılarıdır çünkü orada artık savaşlar kaçınılmazdır. Demesiyle koca Zeus’un bu sözleri kaynar su gibi yayıldı Aki’nin bedeninde. Sandı ki o daha uzun yıllar koca Zeus’un koruması altında yaşayıp diğer tanrıların şerrinden uzak duracaklar. Oysaki her şeyin bir zamanı varmış, İlion’lularda kendilerini korumak zorundaymışlar. Soylu babamız nasıl münasip görmüşlerse boynumuz o yönde eğilir dedi Aki fakat bir yandan da endişeliydi. Tehlikesi vardı bu boyutta yaşamanın, oynardı herkes birinciliğe, Ondan dolayı da kursağında kalırdı çoğunun ilk sıralara oturmak. Asıl olan burada soyağacının kalitesiydi, Buda yetmez bu soyağacının çokluğu, yetişme tarzı,aldığı eğitim hepsi gram gram kiloyu teşkil ederdi. 27 Zeki bir tanrıçaydı Antuara, Sağlamdı kökeni Zeus soyundan geliyor oluşuyla, Doğurmuştu sayısı belirsiz çocuk, Bu iki kriter onu tanrılar katında boyut atlatacaktı. Yenilgiye uğratmış olsa bile bütün tanrıları, yetmezdi bu. Çünkü vardı sonunda Atena ve Zeus’la çatışmak. Sessizliğini sonuna kadar korumuş olsalar da kaderde olan kaçınılmazdı. Son savaş hep önemli savaştı, ya kazanacaksın ya kaybedeceksin, Kaybetmek yazmıyordu Antuara’nın defterinde, onun düzeni hep kazanmak üzerine kuruluydu. Fakat her zaman dişli rakipler sonuncu olurdu. Zeus’un zırhlı çemberinin yavaş yavaş kaybolduğu bir zamanda, Parladı ilion bir yıldız gibi gece karanlığında. Dediler Zeus’un sihri kayboldu ilion çevresinden. Olympos’a ziyaretini tamamlayan Aki, döndü zırhlı arabasıyla tez elden İlion’a. Buldu gönül yoncasını bahçede çiçekler arasında. Dedi kâbuslar gördüm sevgili Akim, Rüzgârın seni alıp götürdüğü zaman içinde, Buldum kendimi azgın atların şaha kalktığı bir vadide, Geçer yılanlar başım üzerinden, Dedim ezecek başımı bunlar daha sevgili aşkıma kavuşmadan, Almış eline asasını zalim bir ihtiyar, Vurmakta sırtıma rast gele Bedenim kanlar içinde kaldı, ayak derilerim soyuldu, Deyince bunları soylu tanrıça öfke yumağına dolandı ayakları Aki’nin 28 Dedi gönül yoncam bu bir kâbus olmalı, bilirsin bunlar beden yapılanmamızda hizmette kusur etmeyen cariyeler gibidir. Bu cariyelerse bir hayaldir, gelip geçtikleri yerde fazla eğlenmezler, onun için aldırma keyfine bak derim. Kucaklayıp Antuara’yı bağrına basan Aki İlion çevresinden baba tılsımının kaldırıldığını hatırladı. Sevgili Antuaram baba ocağına yaptığım ziyarette fark ettim ki, Babam eski baba değil. Hissettim soğukluğunu damarlarımda, Geldi zamanı evlat artık sen yoluna ben yoluma dedi sanki. Fark ettin mi bilmem artık İlion’da korumadan yoksun kaldı. Bakacağız başımızın çaresine, ne yaparsak kendimiz yapacağız. Söylenenleri duyan tanrıça ağzı köpürmüşçesine, dedi Akim sen benimle oldukça kılına zarar gelmez İlion’un. Nasıl ki kolay kazanmadık bu lokmayı, kolaycada kimseye teslim etmeyeceğiz. Yüce Zeus’un koruması olmasa bile biz artık kendimizi koruyacak hale geldik. Ve bir planım var dedi soylu tanrıça ve zaman mecrasında akıp gitti Cinsel boyutun erkek bedenindeki hikmeti yaşayarak gören tanrıça, Gördü yaşamın kendi boyutu dışına çıktığını. Artık ne eskisi gibi aktif, ne de o kadar doğumdan sonra bedensel yapısı buna müsait. 29 Oysaki Tanrılar katında doyuma ulaşması gerekir her zaman bir tanrı bedeninin. Bundan dolayı verdi kararını İlion soylularına bir harem oluşturmak üzere. Hatta iki haremde olur dedi, Aki’ye çok özeli diğer yarı tanrı konumunda olan soylulara da bir olmak üzere. Verilen karardan caymam dedi tanrıça. Yayıldı dört bir yana soylular, karıştılar aralarına İlion’luların, Koca koca şehirler oluştu, sanatın her dalında bahar havası esiyordu. Dolanırdı sanatçılar kahve köşelerinde, konuşurlardı sanatın her dalından. Çıktı politikacılar sahneye, her biri attığını vuran. Alırlar kararlarını İlion hayrı için, tartışırlar sabahlara kadar, Fakat yoktu haberleri İlion nedir, nasıl oluştu, Antuara kimdir, ne iş yapar, neyin peşinde. Bağlıydı can sistemleri bir kıl iple tanrıçanın canına, O nasıl isterse her şey o yönde seyrederdi. Doğru değildi de bunları işe karıştırmak, Yapıyordu herkes canla başla işini zaten. Tıka basa yemek, birde kavga yapmak gibi şeyleri. Vardı sarayda cariyeleri Antuara’nın, Artırdı sayılarını İlionun en güzel kızlarıyla, Vardı boyları iki metre civarında, ince belli göğüsleri dolu doluydu. Altın takılar takıp, mücevherlerle süsledi Antuara bunları, bunlardı Aki’yi sık aralıklarla ziyaret edecek olanlar. 30 Kraliyet ailesine girip, Aki’den bir çocuk yapmaktı hayallerini süsleyen. Her biri bir İliona sahip olmak isterlerdi, derdi Antuara genç kızlık hayalleri bunlar. Zamanın akademisinde şef olan Aki dönerdi yorgun argın sarayına, Döndüğündeyse bulurdu kendini yosmaların kucağında, her biri Antuara’nın titiz elleriyle hazırlanmış olan. Ara sırada kavga çıkmaz değildi fakat Antuara’nın disiplini dışına çıkmak öyle kolay olmazdı, Hoş olmayan hadiselerde boş bulunup yüksek atanlar çabucak uzaklaştırılırdı saraydan. Bundan dolayı çokları gelir, çokları giderdi. Kurulu düzende en önemli yeri zapt eden askeriyenin ve askerlerin gönüllerdeki yeri taht boyutundaydı. Evlenirdi en güzel kızlar vatan uğruna can vermeye hazır delikanlılarla, Zeus torunlarıydı en önemli mevkileri paylaşan askerler, Oynardı İlion’lular oyunun er ve erbaş kısmını. Bir savaş çıktığında ise kanıtlamaya çalışırdı herkes asil kan olduğunu. Çoğu kadın dul, çocuklar öksüz kalsa da devam ederdi yaşam İlionda. Asıl olan vatanın devamlılığı olduğu için ölümler pek etki yapmazdı duygulara. Denendi İlionoğulları düşük kapasiteli birkaç savaşla ve görüldü ki bunlar artık savaşabilirler. Verilen kayıplarsa öyle kayda değer bir rakama ulaşmamıştı. 31 Her ne kadar savaşkan bir ordu yaratılmış olsa da asıl olan Tanrılar arası savaştı, O zaman iş gelip Aki’ye dayanıyordu. Çünkü tanrılara karşı duracak güç ondaydı. Bundan dolayı Antuara cephe gerisi olan hareme sürekli yığınak yapıyor yeni tazelerle Aki’yi besliyordu. Kâinatın rahminden çıkan her bir yumurta eşitti bir gezegene, Çıktığında yumurtalar rahimden, saçılırdı kâinatın boşluğuna. Keşifçiler çıkarırdı tanrılar tanrıçalar bunları bulup kayıt altına almak için. Çıkardı amansız savaşlar bu yolculuklarda, Öylesine karmaşık yolculuktu ki bu yapılanlar, bin yıllar sürerdi zaman boşluğunda. Gidenler geri gelmezdi de çoğu zaman, gelinler karalar bağlayıp yas içinde kalırlardı. Yazılırdı aşk mektupları, iç paralayan nameler, En güzel nameler burada dökülürdü kâğıda. İlk keşifçi haklı keşifçi olmazdı her zaman, gerekli güce sahip olmak vardı yazgıda bulunanı koruyup kollayacak. Bundan dolayı sahipti her bir tanrı milyonluk ordulara. Bu ordular ki, girdiklerinde demir zırhlarına ulaşırdı her biri tanrı katına, Güç alırlardı büyü katılan zırhlarından. Mızraklar hedeften sapmaz, süngüler bir yılan kıvraklığına dönüşür düşmanın ciğerini sökerdi. Oyun kıvamına geldi diyen soylu Aki savunurken İlionu sonsuza kadar, keşfetmeliydi yeni İlionlar, 32 Gelmeliydi arkası yeni düzen oluşturulacak galaksilerin keşfi. Bundan dolayı yarattı teknolojinin son harikası olan keşif arabalarını, Yetiştirdi en güzel atları çekmek için bu arabaları. O atlar ki gök gürler şimşek çakardı geçtikleri yerde bıraktıkları nal seslerinden. Bunlar normal at sayılmazlardı bile, pençeleri bir aslan yırtıcılığına eşit metallerden oluşurken, gözleri karanlığı yırtıp avını mikroskobik düzeyde görebilen puma gözlerine denkti. Yaşanırdı bu alanda korkunç bir rekabet, her tanrı en soylu atı besleyip, en gelişmiş araba yapan zanaatkârlara sahip olmak isterdi. Kaçırırlardı birbirlerinden adamlar, Bunlardı arabaların hasını, zırhların büyülüsünü yapanlar. Benim kâinattaki tüm kurtların babası diyen Soylu Aki kuşattı kurtlarıyla çepeçevre İlionu boydan boya, Sokmazdı bunlar yaban ellerden gelen avcıları İlion kapılarından. Her biri demir zırhlara bürünmüş olan bu kurtların pençeleri en sert metal boyutunda bir etkiye sahipti. Gelmemişti Aki insan soyundan, O zaman ötesi metal sistemiyle yoğrulmuş olan bir Zeus oğluydu, Zeus’tu her cisme girip çıkan, her metalin boyutuna ulaşan. Puma bakışıyla bir dağı kum gibi eriten oydu. Oydu her soydan tüm yaratıkların asıl özlerini doğuma sokupta, artık özgürsünüz diye yol veren. 33 Nasıl ki bir deveyi, bir leoparı doğuma sokuyorsa, sokmuştu kurt soyunun ilk yaradılışını da. Bundan dolayı almıştı emrine kâinatın kurtlarını soylu Aki. Ey benim damarlarımdaki dolaşan kanım, ey benim zaman ötesi sevgili yoldaşlarım gün keşfe çıkma günüdür, gün soylu Zeus’a kim olduğumuzu kanıtlama günüdür. Şimdi insan boyutunda askerlerimle, kurt boyutunda öz canlarımla çıkıyorum bu yola. Dönüşü olmayan bir yolculuk gibi hesap edin bunu, Çetin yollardan, sarp kayalıklardan geçer bu yol, bu yoldan sağ çıkmamakta var. Başarı sizinle olsun kadim dostlarım dediğinde soylu Aki, altın parlamasında, dağ büyüklüğünde bir kurt ön ayaklarını bir dağdan diğerine köprü gibi uzatarak yattı sakince. Çevrildi tüm gözler o yana, Ulaştı heyecan doruk noktasına. Hep birlikte salâvat getirip Rahman olan hep rahimdir deyip duaya yattılar. Diz çökerken insan soyu, kurtlar ateşlemeye hazır ateş topuna dönüştü, Bağırdı olanca çığlığıyla soylu Antuara, Nerede kaldı benim kartallarım, hangi dağın arkasında öldürmekteler vakitlerini demesiyle Bir kartal sürüsü sökün etti dağın arkasından. O kartallar ki her biri bir saldırı arabasına bedel, Bunlardı pençelerinde ateş topu taşıyıp şehir meydanlarını ateşe verenler. 34 Bunlardı savaş meydanlarında düşman askerlerini çöp gibi havalandıran. Bunlardı yıkılan köprü yerine köprü olur gibi en zor anlarda askeri karşı yakaya geçirenler. Dolandı sürü havada, Çizerek bir yay ve indi yüksekçe bir yere. O anda göründü bir kartal, bin savaş arabası büyüklüğünde, Bir tur atandan sonra İlion’lular üzerinde, indi kurtların soylu babasının yanı başına. Bir kuuuuurt, diye bağırdı soylu Aki, Bir kartaaaal diye yankılandı ses kayalıklar arasında. Yüreği çatlayanlar, baygınlık geçirenler oldu ve zaman ötesine ulaşacak ordu vadide karargâh kurdu. Üç ayrı soydan türetildi İlion ordusu. İnsan, kartal ve kurt soyu. İnsan elini bir makine, kurt dişlerini metal, kartalsa pençelerini kaldıraç gibi kullanan maharetli yaratıklardı Bu üç soylu güçten oluşan orduya diz çöktürmek akıl karı değildi. Vardı bu üç gücün üzerinde bir başka güç, Yön tayin eden disiplin yani bir HEP için savaşırken, HEP’in bire dönüşüydü. Yükselirken rap rap sesleri vadide, havalandı kartallar, Kalktı kurtlar ayağa hantal yapılarıyla. Dediler gün İlion’luların, Gün hepimizin. Çıkılırdı kutsal keşiflere de olur muydu hiç Antuara’sız, Tuttu elinden Aki soylu tanrıçanın, çıktı bir yüksek yere, 35 Dedi, yıldızlara merdiven dayayan sevgili İlion’lular bu bir seferdir, keşif seferi yaradan adına bir sefer, yaratılanların seferi, Dönmez isek biz bu seferden elimiz boş, şafağın karanlığı parçalayıp ulaştığı aydınlık yarınlara ulaşacağız. Kuracağız yeni İlion’lar, Orion keşfidir bu. Açacağız yeni yerleşim birimlerini gelecek kuşaklara. Yaşayacak orada Orionlular, Böylece de ilan etti daha keşfedilmemiş yıldızın adını. Adı Orion’du artık. Yıldızlara merdiven dayayıp yeni keşiflere çıkan İlion ordusu hareket ettiğinde vadiden, güneş batmak üzereydi. Korkunç bir gürültüyle ordu yola çıktığında, arkadan el salladı İlion halkı. Doldu kahveler, lokantalar, aş evleri,eğlence yerleri. Yoktu kafalarında düşünecek başka bir şey İlion keşifçilerinden başka. Yeni bir başarı yeni ufuklara açılmaktı. Aslında vardı ömrü daha İlionun, Milyon yıl kulaç atılmış bile olsa zaman ötesine, Fakat gelecekti bir gün İlion’a da kıyamet denen söylenti. Sönecekti enerjiden yoksun bir komet gibi günün birinde. Bilgeler nasıl derlerse ki kıyamet insanoğlu için kaçınılmaz, Kaçınılmazdı bir gün evrenin kara deliğine düşmek İlion için. Bu bir nevi yaradılışın özünü teşkil eden ve yaşanılması kaçınılmaz bir olaydı. 36 Her kıyamet nasıl ki yeniden doğuşun bir başlangıcıydı, kara delikte bir gezegen yahutta yıldızın yeniden doğuşunu gerçekleştirmek için karşılaştığı sondu. Bundan dolayı zaman ötesi sistemler ellerindeki bir galaksi sönüp düşmeden kara deliğe, bir diğerini yahutta birkaçını ellerinde hazır etmeliydiler. İşte o zaman uzatabiliyorlardı var olan sistemlerini kesintiye uğratmadan. Kuruldu yeni bir düzen İlionda, Bir imparatorluğa başlangıç olmak üzere. Yeni keşifçilerin keşfetmeye çalıştıkları gezegende, yapacaktı bir başlangıç gelecek kuşaklara. İlion topraklarını terk eden ordu verirken bir boşlukta mola, havalandı öncü kartallar. Bunlar zamanın hafiyeleriydi, Enformasyon taşıyan ajanlar, Geçilmezdi bir boşluktan bir başkasıyla karşılaşmadan. Herkes yeni keşifler peşinde, herkes birbirinden önce ulaşmaya çalışıyordu menzile. Çözüldü atlar, zırhlı arabaları çekmekten yorulmuş olan. Boşalttı bakıcılar önlerine en güzel yoncalardan hazırlanmış olan yemleri. Açtılar fıçıları İlion suyunu ikram etmek üzere. Gerildi birer yay gibi yükünden boşalan her at. Daha kat etmemiz gereken çok yol var dercesine, Şaha kalkıp kişneyenler, bir koşuda uyuşukluğunu açmaya çalışanlar oldu. Yerlerken yemlerini dağıldı savaşçılar guruplar halinde kurdukları çadırlara. 37 Şakalaşırken bazıları, kurdu sofraların en muhteşemini aşçı kadınlar. Payları bulunsun diye yeni keşifler de dâhil etti Antuara kadınları orduya, Her ne kadar geri hizmeti sayılsa da en ağırıydı yaptıkları işler. Esvap yıkamaktan, yemek yapmaya, Doğaya zarar vermesin diye ordunun arkada bıraktığı çöpleri imha etmeye kadar. Bunlardı İlionun en çalışkan ve seçkin güzelleri. Savaşın her kademesinde görev alan askerler girerdi bunlarla gönül ilişkisine. Getirmişti Antuara başka galaksi sistemlerinde olmayan bu düzeni kendi kafasından. Yapıldı çok savaşlar ufakta olsa, görüldü ki yaratmıyor bir disiplinsizlik. Tam tersi daha bir canla başla savaşıyordu askerler. Fakat bu da bir disipline bağlanmıştı, sevişeceği yeri unutan bir asker bizim askerimiz değildir derdi Antuara. Getirdi bunu karakter haline İlionun soylu savaşçıları, Biz savaşı da sevişme sanatına çeviririz derlerdi bıyığı terlememiş delikanlılar. Rahattı bundan dolayı, İlionun gelinleri kızları. Olduğunda akşam, doğduğunda yıldızlar tutuşurdu el ele İlion savaşçıları, Kaybolup fundalıklar arasında aşk şarkıları söylerdi, Çıkan ses milyonlarca cır cır böceğinin aynı anda çıkardığı sesi yansıtırdı. 38 Ne kimse kimseyi kıskanır, ne de her hangi bir zorlama yöntemi kullanılırdı. Koyardı herkes kendini bir diğerinin yerine. Saygıda kusur etmemek üzere. Rahattı bundan dolayı yeni âşıklar. Buydu Gök gözlü tanrıçanın kanunu. İntihar etti çokları kural dışına çıkıpta bunu tanrıçalarına yapılmış saygısızlık olarak algılayanlar. Dediler haram bu yaşam, tanrıçamız affetmiş bile olsa. Bundandı kimsenin kural dışılığı göze alamadığı. Doktorları hastaneleri yanlarında taşırlardı, Çalışırdı burada kadınlı erkekli, Çalışırdı arılar gibi cephe gerisinde amazon kızları gibi yetiştirilen savaşçılar, Yılmazlardı öne atılmaktan zamanı geldiğinde, Etten duvar gibi aşılmaz surlar inşa ederlerdi geri saflara, Yok ayrımız gayrımız dedi soylu Antuara, nasıl ki hep birlikte omuzladık biz bu hayatın yükünü, Cephede bile olsa herkese pay etmeliyiz acıyla sevinci. Bu kafa yapısıyla yetişen savaşçı kızlar çekinmezlerdi düşman saflarına atılmaktan, Yırtıcı bir hayvanın avına geçirdiği gibi pençesini domuz bağına vururlardı düşmanı. Ordu içerisindeki bu durum başıbozukluk gibi algılansa da karıştırmazdı İlion askerleri işlerini normal yaşamla. Yüklendi denkler bir sabah vakti, Atlar koşuldu arabalara, yüklendi savaş malzemeleri verildi yeni bir start Orion’a doğru. Varılırsa eğer kazasız belasız dikeceklerdi İlion bayrağını Orion’un bağrına, 39 Yok eğer çıkarsa bir düşman ordusu önlerine savaşacaklardı geri adım atmadan. Güneşin hayli ilerlediği bir noktada kanat çırparak geldi öncü kartallar, Bir ordu çevirmiş önlerindeki vadiyi, İçinden geçilerek varılacak olan Orion’a. Ne zamanki denemişler zapt etmeyi Orion’u ulaşamayınca kamp kurmuşlar yakınında. Geçirmezlermiş kimseyi Orion bizim olacak diyenleri, Savaşmışlar uzun zaman vermişler hayli zayiat, yine de çekilmemişler geldikleri noktadan. Şimdide savaşmadan geçit vermezlermiş İlion’lulara kolay tarafından. Öylesine inat savaşçılardan kurulmuş bir orduymuş ki yeni yetişen İlion ordusunu un ufak yapacaklarını sanırlarmış. Çok zorlu bir savaş olacak dedi soylu Aki, Topladı bir dere yatağına milyonluk kurt sürüsünü, Çağırdı Antuara bir el çırpmasıyla kartallarını, Bu son kez verilen savaş taktiğiydi, ya Orion zapt edilecek, ya da kırılmış bir orduyla İlion’a dönülecekti. Ya hep ya hiç dedi Olympos’un tepesine tüneyen koca kartal, fakat taraf olma yanlısı değildi, Oysaki Antuara hep yanlarında olduğunu sanıp derdi ki, oldukça soylu Zeus arkamızda yoktur savaşçılarımın sırtını yere getirecek olan. Oysaki izleyen yılların tecrübesiydi ve test etmeliydi yarattığı eserin gücünü, Bu bir sınavdı, zaman ötesine sarkacak bir birikimin sınavıydı. 40 Akıl ve bilgelikle birleşen gücün nelere hükmedebileceğinin sınavıydı. Sanat ve zanaatın, öncü keşifçilerin film sekvensine girme sınavıydı. Yok gibi görülse de takip ediyordu koca Zeus olanları özel dizaynlı film kameralarıyla. Tam 16 kamera çevirmişti o anda Orion gezegenine. fark edilmese de 16 göz izlemekteydi olacakları. Bunlar hem Olympos’un hem de Zeus’un tepe gözleriydi,bu gözler sayesinde izlerdi kainatın derinliklerinde olanları. Aki kurtlarına, Antuara da kartallarına savaş emrini verdiğinde,boşaldı savaşçılar dağ bayır demeden okyanuslara akan ırmaklar gibi, O ırmaklar ki yağdığında yağmur sel olup taşar da önüne geleni denize doldurur. Kartal ve kurtlar eşliğinde harekete geçen savaşçılar yarmaya çalıştılar Orion’a ulaşan vadiyi, Aman vermedi düşman, Onlarda zırhlı arabalarıyla kuşatmaya çalıştılar İlion oğullarını. Tutuştular amansız bir savaşa, ok atmalar gülle savurmalar, mızrak atışları derken kan kırmızıya boyadı savaş vadisini. Kavuşmak üzereyken karanlık her iki orduda çekildi geriye, Topladı yaralı ve ölüleri cephe gerisinde çalışan amazon savaşçıları. Yapılan dökümde vardı hasar fakat korkulduğu kadar olmamıştı. 41 Gömelim hemen tüm şehitlerimizi dedi soylu Antuara, Kazıldı çukurlar, açtı toprak bağrını İlion savaşçılarına. Az hasar yoktu düşmanda da, onlarda yığdılar vadiye ölülerini yaktılar ateşi, ölü ruhlar yükseldi gökyüzüne, Nereye gidecekleri belli olmayan savaşçılardı bunlar. Yedi gün savaştı İlion’lular yedinci günde yardı kurtlar düşman ordusunu. Açtılar yolu Orion’a gidecek olan. Esir aldılar arta kalanları, dediler Orion çok geniş gelin sizde bizimle. İki taht üzerinde geçti soylu Antuara’yla soylu Aki öldüren vadiyi. İki taht ki zırhlara bürünmüş İlion askerlerinin omzunda taşınan. Geçtiğinde milyonluk ordu dar boğazı, ulaştı öncüler Orion denen gezegene. Öyle bir gezegendi ki, sanki İlionun ikiz kardeşiydi. Henüz el değmemiş doğal dengede seyreden, Sayısı hesaba gelmeyecek hayvan ve kuş türleri, deniz dalgalarının kıyıya sürüklediği mücevherler, altın ve değerli maden yatakları hepside İlion’lularındı artık. Paylaşmalı herkes bu sevinci dedi kıymetli Antuara, Hazırlattı özel çadırını cariyelerine, Kaldırdılar yorulmadan kadehlerini geç vakitlere kadar, Girdi gecenin bir yarısında özel odasına kıymetli tanrıça, Düşmanı dize getiren kurtlar kralı soylu Aki’yle. Sarıldı Herkül’üne sardı bağrına, yaşıyordu sanki bin yılların hasretini. Ateşli bir sevişmeye daldı ta ki gün doğumuna kadar. 42 İşte bu dedi soylu tanrıça, Bir kartal uçurdu Olympos’a doğru koca Zeus’a haber ulaştırmak üzere, Bilmiyordu ki izlemekteydi Zeus onu 16 tepegözle. Ve dedi ki koca Zeus gururlanma tanrıçam her üstünün bir üstü daha vardır. Orion gezegenine bayrağı diken İlion’lular böylece Orion’un varisi olmuşlardı. Tescilini yapanda soylu Zeus’tu. Bir binanın kapısına kilit vurur gibi kilitlediler Orion’u, Dokunmadılar taşına, toprağına, madenlerine. El sürmediler içinde yaşayan hayvan çeşitlerine. Sade bir bayrak dikmekle yetindiler. Buraya kim bayrağını dikerse Zeus’un tılsımıyla bir zırh gibi korunmaya alınıyor, oraya ait olmayan hiçbir şey içeri giremiyordu. Girmek isteyenler demir zırha çarpar gibi çarpıp geri dönüyordu. Görmek bile çok çaba gerektiren bir şeydi. İlion’lular da buranın varisi olandan sonra rahat bir şekilde döndüler İliona. Burasını İlion söndükten sonra yerleşime açacaklardı. Orion’du İliondan sonra parlayacak olan yıldız. Her ne olursa olsun bütün canlılara evrenin bir armağanıdır Orion dedi soylu tanrıça. |