Sefer/i Zaman
Sefer/i Zaman
Ders her gün uyanmak yeni kehanetlerle ve kanaat körleşmesi hastalığına tutulmuşken insan- yüreğinde mülteci yaraları taşıması kolay değil. dumanı üstünde, geceden kalma sabahçı mahmurluğu üzerinde yol alması teçhizatla kolay değil. herkesin yasının özünde bu dünya can yakıp savaş/kan ve dövüşken olmuşuz sonuçta. filmlerdeki replikler gibi hep bir ağız sakızı sözcüklerin arkasından bağırıp asker tempolu uygun bir marşla avunmuşluk. yıkıntılardan sonra elindekilerle kalakalmışlık. insanın şaşırması ne çok serseri mayın, umarsızlığı ve efeliği yanında oyun. Oyun oyun bilmişin takıntısı olamaz, her gördüğünü çöğünçek görür nasılsa. balkondan balkona konuşmak gibi ortak eder her bir sese. yüzünde sayısızca bakışı durmadan taşıyandır. ağzına her sözü bulaştırma, her kilidi açma derdine düşüp birilerine Musa, birilerine Firavun gözüken ya da seyyar bir oyun gibi oynanmaya hazırdır. asra yemin bir hırsla her dem sır biriktireceğinin ve sır tutacağının sorumluluğunu taşırken pıhtılaşmış bir sesle kalakalmıştır. yola koyulacak meşakkati görmek gerek, buysa anlattıkları istikamet asıl gerçek bu yol. Yol canına yandığımın dünyası vicdanen hislendirse de, bütün isimleri süpürüyor gerçeğine. yaşanılacak ürküntü ve sızı tözü neyse ki ömür bu seferi doğuruyor. biriken her bir mazi boynuna yük d/oluyor irin toplayan bir yara ile eşdeğer. hep bir çıtayı yükseltme çabasıyla sayıklarken bu kadar mahlukat güdüleriyle ve nefsiyle mi hareket ediyor? bunlar hep keyfi gıcır, kaşıntı zamanların bir eseri. bilinen buysa sıradan bir ömür, ipekyolu kadar uzayan dünya düz değil yuvarlak dedikleri. yolboyu eksikleri ve yarımları tamamlandığı sefer/i asr vaktine eriştir ilahî. İlkay Coşkun 07.10.2021 |