bayım...bana öyle bakmayın bayım uzaktan ve yabancı olmayın. fısıldamayı düşündüğünüz şarkıyı anlamsız da olsa cümleler senfonisini... anamın kamburundan silkelenen takatsiz, sessiz harfler kolonosi yalnızlığıma eşlik eden, özgürleşen ruhumla bütünleşen... dilime pelesenk depresif karınca hırçınlığım kıyam gerektirirken çiğnediğim tütün acısı acım... acım, içimde çöreklenen nöbet kuşları gibi nefersiz... bayım o soğuk ellerinizin çoğalarak aydınlanan avuç içini üşümüş parmak uçlarınızı uzatın ısıtsın sıcaklığım ben, temmuzun terleten ikindi saatinde nergis çiçeklerini bir bir toplarken bakire zeytin ağaçları arasında benim olmayan gölgelere sırnaştım benim olmayan kahkahalara yeltendim benim olmayan entariler giydim, soyundum güllük, gülistan oldu çehremin pembeliği... karanlığın ışıttığı gönlüme yansıyan upuzun geceye yürüdüğümde kalbimin nakaratları arasına sıkıştırdım dut kokunu... hışırdayan yapraklar kadar yeşilken gözlerim yalpalarken, titrek, kaskatı kesilen dudak solfejimi ısıran çıngıraklı yılanlar kadar acımasız... büyücülerin kesilmiş tırnakları arasına biriken günahları demir kapana yakalanan vahşi çığlıklar eşliğinde işgal edilen topraklarım... katliam çadırından yükselen dağlanmış mührünü basarken hücremin soysuzluğuna... hey hat! acıma! sarıldım mı kır kemiklerimi! |