25
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1754
Okunma

kumral başının üstünde kızın
sadakatsiz sebatsız aşksız
yağmur geçiren kırık kiremit çatılar
ve mor lekeli küs eteğinin altında
çok kalpsiz salıncaklar oldu
kırkına çıkana kadar çocuk olmadı o hiç
ömrünün ilkbaharına düşen
tek bir ilkbahar sabahında
inanmazsanız tahteravallilerine sorun
malum yeri bitli kentin bahçesiz evlerinin
parksız arsalarında.
kimin ayağı yere sağlam basmış
kim asılı kalmış kimin kokusu sin havada
bırakın be gidilir mi oraya bu havada!
onun arsasız parklarına sorun
hayatta kalmış bazı kuşlar vardır mutlak
çok ihtiyarlamış bazı kuşlar...
hem öyle kuşlar ve ihtiyarlar vardır ki
ölmezden az önce ağladıkları her şeyi
anlatıverirler nasılsa.
aynanın karşısında
yanakları allıksız dudakları uçuk
ayaları kaynar ‘sudan sebep’ bir egzama
ayakları öz annesinin topuklu hevesinden mahrum
boynu üvey olanının boncuklu kösteğine ram
babası dalaşıyorken ustayla
iki kilo hamsi için pazarlık falan
bitli kentin balık çarşısından eve
önce öksürüğü gelir
öksürüğü önce gelir
ayak sesi hep sonra.
ve dolaşırken kızın elleri ayağına...
yedi yaşındaki kadar kadın olmadı hiç bilin!
inanmazsanız akdeniz caddesindeki evin
o çok ağır ve çok bordo
hem tok kadife perdelerine sorun
söylesinler bu tiyatro salonundan
kahkahalar müzikler yoksa sabır mı taşmış
patlamış mı avuçları komşuların alkıştan
bırakın be gitmeyin yorulmayın sormayın
kara kışta genzinize varasıya kar!
yaz günü çöl. bir küçük kız o kentin tam göbeğinde
ki özlerinden sızan beline beliğine dek göl.
dün gece gördüm çokça büyümüş çokça küçük
dedi ki hiç bunca çocuk olmadım ben
hiç bunca kadın... ah bu son!
dedim ki neden
dedim ki kim
dedim ki
hani senin kokun havada bir sin
dedi ki bırak beni.
“sevdiğimin çocuk parkı aşk akti
tam mut vakti gözlerine bak da öyle bil
ayakta kalmış bazı ruhlar vardır
ve çok bahtiyar bazı adamlar...
hem öyle sulh ve bahtiyarlardır ki
ölmezden çok önce güldükleri her şeyi
öğretiverirler nasılsa."
JD