LACİVERTİN TÜRKÜSÜ...Leyli bir rüzgâr, Rengini terk ettiği şehrin Ayazında saklı bir vaha gibi Çatırdayan göğün de ayak sesi Tulumbadan taşan suyun ruhunda Saklı ömür ve hezeyan yüklü Bir dehlizde mahsur kalan bir gülüşün Kundaklandığı bir iskelet ki Aşkın saçında saklı ölü rüzgârın niyazı Ve miadı dolan yokuştan firar eden soytarı bir acı… Lacivertin türküsüydü şehir Şiirsel bir hüzünle kenetlenen her günden Sarkan onca hezeyan Metruk düşlerin de lal yalnızlığında Düşkünse mevsim, acılara ve ölüme Öykündüğü ne çok şey günün Gün yüzlü seyyah yürekten Firar eden bir gürültü belki de Şakıyan sesinde şiirin Bir tebessüm dilercesine Evrenin arka bahçesinde saklıydı neşe Kalıplara sığmayan şecere. Renkli tasviri hayallerin Düş gücünde saklı belki her hece Kekeleyen şiirden Çıkıp da yola Varmaksa o tali yolda saklı umuda Lafügüzaf vakıf olunan Emsalsiz bir hicap Kıtlamaksa imgeleri Şeker niyetine Bir yudumda içine çekilesi şiir Görgüsüz bir sevgiden düşen payına. Dilinde saklı bayat ekmek parçası Ama nimete duyulan şükrün Ta kendisi Elbet yazılmaya duran şiirin reçetesi Miadı dolmuş günün ruhuna rahmet Okuyan sefil şairin naziresi Günbegün dinmeyen coşkusuna yenik Düşen bir kimlik Şiirsel bir ritimde atan yürek Nazından firar eden felek Aşkla ihya edilesi bir cennet bekleyen Az ileride. Doğacak güneşin nuruna vakıf Bir telaşla düşmekse yeniden şiire Aşkın hatırına Saklı bir gölge Peşinden gelen nice metruk hece En güzeli de çıkmak düş avına Kanatlarından dökülen her benek Adeta dans eden bir kelebek. Yeter ki Ölümsüz olsun doğası Firar eden ruhtan Düşen payına Adeta devasa bir sarkaç Devinen bir mecra ki Asılı kalmak o bilinmeze en güzeli. |