CEVAPSIZ TEK SORUDUR; YALNIZLIK
Küflenmeye yüz tutmuş duygulardan, bir Nihavent Taksim;
Zaman, yaşam dalındaki son özlem meyvesini kopartıyor. Akşam besili tekir kedidir, ortaya atılır. Fındık faresi misali umutlar, kaçacak delik ararlar. Soyup, çulsuz çaputsuz bıraktı namussuz dün. Cenaze yok, cemaat yok, nedendir bu hüzün. Üstüne üstlük, Hiciv Rapsodisini oynamakta Bir cümle flu kelimeler. Feleğini şaşırmış durumdadır nefesler. Kaybettiklerimin ellerinde, kaburga kemiğinden yapılmış tarak, Yorgun bembeyaz saçları itinayla tararken, Sırça köşkünden alaycı izlenimleriyle meşguldür, ölü gözler. Bir zamanlar civan delikanlılığımın cirit attığı, bu berduş sokakların işidir, Anlamsız yağmurlarda beni ortada bırakan. Durup dururken, nereden karşıma çıktın hazan. Mahşerin atlısı, önümden gelip geçti de, Hani nerede, sevdiceğim yok üstünde. Bilinmeyen denklemler dimdik ayakta. Mahalle çeşmemiz un ufak olmuş, inşaat dozerinin altında. Kırgınlıklar asılı, tül perde yerine pencerelerde. İsyanlar tavan yaptı, devşirme mevsimlerde. Köşe başında, eski bir sevginin çırpınışlarını seyrediyor cümle âlem. Buruşturulup, bir tarafa atılıyor yazgılar bu dem. Turnusol kağıtlarına yapıştırıldı, tüm siyah-beyaz resimlerim. Kalp atışları da durdu, heves güveslerimin. Çocuksu ellerimde saklıdır, tahta yapımı oyuncak balık. Öğrenmelerden önce de sonra da, Cevapsız tek sorudur, Yalnızlık… (5 Nisan 2012 – 10.Şiir kitabımdan) |
Saygılarımla.