ORTADAN İKİYE BÖLÜNEN HAYALERE DAİRGöz kırpmaların, aldatışları geçit resmindedir. Aç bir çakal edasıyla gece, Üfürükçülerin fon müziği eşliğinde, Küflenmeye yüz tutmuş anılarımızı yemekle meşgul. Yanılgılarıma, olanca isyan edişim, Koca bir mandanın kıçına konmuş sivrisinek ağırlığı kadarmış. Hangi mevsimin kulpundan tutsam, sonu hep oluyor kış. Zavallı eski mavnalar, denizin orta yerinde sahipsiz. Azgın dalgalarla boğuşmalarına aldıran yok bi tanıdık Yaşam mendireğinin kanadı neden kırık. Sınırsız ricatların cirit atma ortamında, Durdurulamıyor, duyguların birer birer hortlamaları. Kâğıttan kulenin üstüne oturmuş keyifle sigarasını tüttürüyor. Başına çekmiş kepini, hiç mi hiç umurunda değil zamanın; Seven sevilen, ayrılıp acı çeken ve de altına eden. Bilinmeyen denklemleri, bilinmezler var güçleriyle açmaya çalışıyor. Ulan felek, kokarca postu mu giydin üstüne. Yellene yellen ortalığı kokuttun, işin çok mu zor. Hangi fırtınalardır, memleketleri ve neresidir geldikleri yer. Alacakaranlık kuşağının köşe başlarında sohbettedir, türlü çeşit ölümler. Gariban günlerin üstünde bildir bir oynuyor, kıvrak danslar. Git-gellerin dönencelerinde, tilki uykusundadır yutturmaca ve kandırmacalar. Ağır ve aheste yaklaşan, bu sinsi gölgeler kimin nesi. Her halinden anlaşılıyor, kaldırım taşların ezikliği. Ne hayat şartları, ne traştan sonra cehennem taşı, ne de geçim Kimseyle fırsat vermedi de olmadı işim. Uçan da kurtulamadı, tozu dumana katarak kaçan da. Şimdi durup dururken, bize düştü boş tefi çalan. Yemin billâh, aşk’tır başıma her türlü belayı açan… (29 Aralık 2012 – 10. Şiir Kitabımdan) |