TATLI VE HUYSUZ KADIN...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Düşler saklı mataramın içinde elbet bir çivinin ucuna asılmış mahkûm gözlerinde, yitiminde belki de çocukluğumun, devşirme sözcükler ansiklopedisinden firar etmesini bekliyorum bilginin ve bilginin haşmeti ile kat ediyorum okul yolunu. Canım ilkokul öğretmenim, ikinci annem bana bilginin ve öğrenmenin ışığını tutan ve rahmetle, özlemle ve şükranla andığım güzel yürekli insan. Senin gösterdiğin yolda yürüdüm hep ve hep de yürüyeceğim. Düşler sağanak öncesi. Düşler kesif bir sessizliğe delalet Düşler aslında ölümün öncesi Üstelik prangalar vurulmamış henüz benliğime Sözcükler yaftası olmayan Hayat daha tatlı İçimdeki sarkaç ne heybetli ne sıradan Şiirler okuyor öğretmenim Elbet Eli şakağında Elbet tanıdığım ve sevmelere doyamadığım İlk yabancı o, Tatlı ve huysuz kadın. Reşit olmamış bir yük Öngörüsü ömrün elbet adımladığım okul bahçesi Ve elinde tülbent beni bekliyor zil çalmadan Geçmeliyim sırama: Ne yani, terlemek ve yorulmak suç mu? İlahi şarkılar yok teybin kayıtlarında Ama İlahi Adalet görev başında En sevdiğim Allah’ım ve annem Bir de o yabancı ki çoktan Alışmaya başladım. Siyah saçlı ve siyah koyu gözlü Yorgun ve telaşlı çok sevecen Bazense hırçın ne zamanki gürültü çağlasa sınıfta Bağıran ve ağlayan: Basıp da bağrıma öğretmenimi Saçlarını okşamak geçer illa içimden Ne zamanki görsem akan yaşını Daha neler neler geçer Hele ki başımı okşayıp o gün Bir de kızım, demişse Hemen not aldığım okul defterim Kimsenin görmediği bir sayfada uçuşan balonlar Bir elim annemde bir elimi öğretmenim tutarken… Ne şiddet ne hiddet Değil düşünmek aklıma dahi gelmezken Tüm soytarı yaramazlar sınıfın da ağası hani Bazen terlediğim Bazen turladığım Bazense takatimin tükendiği Elbet kimse üzemez canım öğretmenimi. Dile kolay beş sene yanı başımda Alfabeyi öğreten ve ilk hediyem ondan Adı yabancı değil hem Başımın tacı, karanlığı delen Bakışları ve gür sesi Oysaki çökkün omuzları Ve onun son sınıfı ve son senesi Ağdalı değil de sözcükler Ayan beyan sevmelere doyamayan. Derken seneler sonra haberini aldığım Evinin önünden geçerken Bakmaya dahi kıyamadığım penceresi En çok da ölü sardunyalar ve kuru toprak Işığı da yanmıyor artık hayatımdaki ilk yabancının Ama yerlisi artık ömrümün Onu özlemekmiş meğer ölüm ve çözülmeyen düğüm: O da gitti diğerleri gibi Gitmelerin meali imiş meğer yazılmayan şiirler En çok andığım kokusu ve rüyalarımda eşlik eden Duası içimdeki çocuğun hala da saklı umudu İyi insanlardan Yavrum, demesini nasıl da özledim ben Bilemedim işte dinlediğimiz o son İstiklal Marşını Yeniden duyabilseydim keşke sesinden Başımda rüzgâr içimde Huda saklı Arkamda dağım ömrüm ve yüreğim Benim tek kıvancım Daha çok sevmeliydim belki de Kendime yakın bir düşte Kaybolmadığımı görmek bile müthiş Arapsaçına dönen hayallerim Artık hangi deli attıysa o taşı kuyuya Lakin çıkarma niyetinde değilim Belki de atlamak o taşın ardından Hani olur da sevdiğim kim varsa yitip giden Tutarım elini baktığım o son Pencereden Bana armağan çiçekler Solsa bile benle yaşayan her biri… |
Çok güzeldi gülüm.Ellerin dert görmesin.
Sela sevgiler Gülüm