Aldırma
’acımın vârisi...
bana ayrılıkları verip hangi imtihanda cennet’sin?’ aldırma.. seninle kirlenmedi mi tüm renklerim.. rüyalarımdaki yansıman kül ise ay’a öfkem bu yüzden değil mi? .... ve şehrin tüm dergâhları saf tutulası kalabalıklarda o masumiyeti aylak şafaklarda cehennem etti .. bir veda akşamı kadar yalnızsak hele.. güneşde yoksa sabahlarımızda gecelerimiz de en güzel fecr’e iştah kabartıyorsa... kalanımız yanımızda kehribar bir yalnızlıktır artık... .. kıran kırana bir savaş gözlerin kadar yas’lı.. bakma bana benim göğümün makberi yok mabedim kırılgan.. avlularda o ’ses’yok sızım yusufun yırtık gömleğinde sancıda yokluğun iki nehrin çarpışması gibi gel artık! gel sar,titrek ellerinle beni.. her gece dar ağacı etme kabuslarımı konduğum bu dallar yaydan çıkmış tufan ... kalplerin karanlık olduğu diyarda karabasanlar basardı savruk geceyi doğdumuz bu topraklarda afaroz et benide sus-sun içimdeki bu çocuk ağıdı. her gece efkâr misafir olur bedenime gözlerini şahit kılar.. düşlerimi alır da bir tezgahta ince bir sızıya ortak eden sancılarla sangi her güne gebe bırakır.. geç olmadan vaktimiz dolmadan ölüm gelmeden düşür beni menziline.. ya da duyulmasın kubbelerden yokluğunun sesi.. ’’demedim gölgeler arasında ’hiç’liğimi yürüdüm, mabedimi yaktım da yine seni yerinde sağ edemedim..’’ Belma. |