Şair Nedim parkında oturuyorum
Saat 19.00
Şair Nedim parkında oturuyorum annemi özledim. Üzerimde alçı çimento işten gelmişim. Yorgunum. Annem gelir aklıma yorulunca. Üzgün bir bankla yalnızım. Yanımda ölü bir kuş. Kimse kaldırmamış. Bankın yanında ki ağaca gömdüm onu. İçimde ki şiir büzüldü. Yüreğime üzgün kelimeler dizildi. Bir çiçeğe takılı verdi gözlerim. Derin bir kuyuya dalar gibi geçmişime daldım. Gördüm yaşananları. Ölülerimi. Çocukları. Onlarca insan ve çocuk gömdüm. Hep birer çiçek ölüsü gibi yatar toprakta çocuklar. Teni bembeyaz ve soğuktur. Taştır. Sonra annemi gördüm. Sordum; "Bu parkta neden oturuyorum ben?" Şairi çoktan ölmüş bu parkın. Ben alalade yoldan geçen biri. Derinlerime neden indiriyor beni bu bank? Anneme gidiyor yine şiirim. Affedin özledim. Bakmayın, imlamı kurcalamayın. Annemi nasıl anlatırım hiç bilemedin. Eli yanmış bir gün. Hep gösterirdi, "Bu benim Erdoğan’ımın izi derdi." Evlatlarından ayırmışlar onu. Üzümüşler, iftira atmışlar. Ablam anlatırdı bazen akşam yemek yerken. Kursağımda kalırdı her şey. Ablam sakatdı çocukken. Şimdi çocuğu sakat. Ablama ölürüm ben. Hastaneden hastaneye gidermiş anam. Annem bir gün deniz kenarından geçerken cam kenarında ağlamış. Öyle diyor ablam. Camın yansımasından görmüş gözlerini. Sormuş; "Anne niye ağlıyorsun?" "Ayağıma taş bağlasamda şu denize atsam kendimi kızım." demiş. Ablam; "Hastaneye vardık, acıktık anne deyince" Hastanede herkes evlerinden getirdikleri yemekleri yerken. Annem markete gidip yoğurtla ekmek almış. Ablam hep benim yediğim en güzel yemekti der ve anlatırdı. Anneler ölürse çocuklar yere düşer. Yokluğun yoksulluğun annemin ayağını öpemediğim bir zamandan geliyorum ben çocuklar. Siz iyi ki beni tanımadınız... Saat 19.00 Eve gitmiyorum, annem artık beni beklemiyor. Ömer Altıntaş |