Kardeş Kavgası (Anadolu'nun Çocukları)
Söyle kardeşim, ayrımız gayrımız ne?
İçtiğimiz su, Soluduğumuz hava, Açtığımız sofra, Barındığımız apartman, Yaşadığımız şehir mi farklı olan? Aynı pazara çıkıyor, Aynı tezgâhtan alış veriş yapıyoruz. Aynı vitrine bakıyor, Farklı kıyafetleri beğeniyoruz… Bu mu kardeşliğimizi bozan? Kimimiz gecekonduda yaşasa, Gökdelende de kimimiz; Farklı mı karakolda polisimiz, adliyede hâkimimiz? Vapurda, tramvayda; tiyatroda, sinemada farklı mı yerlerimiz? Farklı mı sınırda nöbet tutan erlerimiz? Nasıl bağlıysa Ankara’ya bütün iller, Bizim çocuklar değil mi yine oradaki vekiller? Koltuğunda acıtıyor da birimizin canını, Diğerimizin acıtmıyor mu aynı dişçi? Değil mi kimimiz esnaf, kimimiz çiftçi, Mühendis, öğretmen, hemşire de biz değil miyiz? Değil mi çoğumuz işçi… Söyle kardeşim, öyleyse ayrımız gayrımız ne? Aynı ezanla davet edilmiyor muyuz, aynı camilere? Bir değil mi kıblemiz, secdemiz; şükrümüz, tövbemiz? Birlikte çıkmıyor muyuz yağmur dualarına, Ve açılmıyor mu Allah’a aynı anda ellerimiz? Ayrı mı yiyoruz cenaze de helvamızı, bayram da baklavamızı? Farklı mı el öpmemiz, sarılıp kucaklaşmamız; Hacımız, hocamız, helalimiz, haramımız… Öyleyse neden bozulsun kardeşim aramız? Aynı davul, aynı zurna, aynı saz ateşlemiyor mu kanımızı? Aynı türkü, aynı hava, aynı ağıt sızlatmıyor mu sol yanımızı! Hacı Bektaşi, Yunus, Mevlana değil mi dergâhımız, Köroğlu, Pir Sultan; Âşık Veysel değil mi ocağımız? Tebessüm ettirmiyor mu hepimize Nasrettin Hocamız? Farklı mı maçlarda tezahüratımız, altılı ganyanda atımız, Neden öyleyse kardeşim ahımız ya da ahmaklığımız? Aynı değil mi isimlerimiz, Aynı kaderi paylaşmıyor mu işsizlerimiz? Aynı değil mi yolumuz, elektriğimiz, köprümüz; Aynı değil mi tarlamız, bostanımız; denizimiz, dağımız; Ağacımız, ineğimiz, otlağımız; meyvemiz, peynirimiz, balımız? Söyle kardeşim, ayrımız gayrımız ne? Bak kardeşim, Gözü var dünyanın yurdumuzda! Çünkü burası dört iklim, iki kıta, cennet gibi bir yarımada… Burada doğdu medeniyet, Ve yayıldı dünyaya dalga dalga buradan hürriyet, Burası tarih, şeref, haysiyet… Kaç kuşatma gördü, kaç istila, kaç isyan bu vatan, Kaç kez susturulmak istendi bu topraklarda ezan? Şükür, vermedi senin atan düşmanına fırsat; Fakat hiç pes etmedi o fesat! Kırdırmak için kardeşi kardeşe, Akıtıyor zehrini şimdi de o sinsi yılan, Ama görüp yaşadığı hüsran, yine hüsran, hep hüsran… Bu sefer düşman güç kudret sahibiymiş falan filan… Geç efendim geç, ne münasebet, Bir günde doğmadı bizim aramızda muhabbet; Eften püften şeyler bozmaz aramızı, bozamaz hiçbir musibet! Nasıl yaşayabilirdik asırlarca kardeş kardeş, Çıkartabilselerdi aramızda öyle büyük bir husumet? Aynı dili konuşsak da, Kelimeler farklı diyorlar kardeşim! Verir mi tat, hep aynı söz sohbet, Kusurlar da olacak, eksikler de elbet! Kızsak, sövsek de bitiyor mu kan davamız, Eksiliyor mu hani magandalarımız… Bir anlık öfke atmıyor mu bizi hapse hâlâ yok yere, Kahrediyor hepimizi yani hep aynı töre… Aynı dili konuşsak da, Kelimeler farklı diyorlar kardeşim! Ama o kadar çok ki ortak yanımız, Günahlarımız, sevaplarımız, Öfkemiz, sevincimiz, Korkumuz, nefretimizle biz aynıyız. Aynı yazılmış kaderimiz, alın yazımız, Birimiz al, diğerimiz akyuvar, Aynı damarda akar, aynı yürekte atarız. Olacak elbet evetlerimiz, hayırlarımız, acabalarımız, Ve söylendiği gibi farklı dahi olsa babalarımız, Vallahi biz karındaşız, Çünkü biz ANADOLU’NUN çocuklarıyız. Necip Zeybek |
güne düşse çok mutlu olurum
tebrik ederim
tek tek tek sıraya dizmişsiniz cümleleri
okuru hem sıkmıyor
hem coşturuyor
çat çat çat diye de doğruları okura şiir tadında
güzel bir anlatımla yansıtıyor
çok tebrikler
yorum yapmadan geçemedim
büyük emek var
yüreğinize sağlık...