Karşıdaki
Kavuşmak, ölçeğini tutturamadığım bir uzaklık birimidir haritalarında
Mesafe koymak isteyen herkese verilen sabit değer, insani bir hatadır korkma.! Son sürat yaklaşırken tüm endişelerime Gözlerinin ilk ışıklarıyla yola çıkmıştım ben Yanından hızla geçtiğim her şey silikleşiyordu Bu keskin virajlar kim bilir ne jilet gibi delikanlıları şarampole yuvarladı Bir yol gösterenimizde olmadı uzun bir süre Zemini kaygan bir coğrafyadan geliyorum ben, henüz doğrulmadan düştüğümüzü biliyorum Boynumda pil yeri bantlanmış bir navigasyon cihazı Güvenimizi boşa çıkaran herkes gibi, çıkmaz sokaklara sürüklendik sana geleceğimize Geleceğimizi hepte Hollywood senaryoları öngöremez ya Pekala "Postacılar işsiz " şarkısı da yıllar önce anlatmış işte şimdimizi; "Ya kalem bitti ne naz, bu yalan gibi biraz " Ve sarı büyük harflerle yazılsın ; "Bornova" postanesi ile meşhur bir yerdir artık Postane’nin hemen karşısında ferforje bir masada,kısa winston jelatinine yazdığım bir iki cümle belki Esmer incecik bir kız yaklaşıyor - "Ne alırsınız beyefendi.? " -"Bana bir at gözlüğü, kesme şekerim var, bir de su bardağında çay " Ve hala avuç içlerime aldığım notları bulaştırdım, yerine sürerken sandalyeyi Sen bakma söylediklerime, şu dibinde durduğum koca duvarı kaplayan aslında sarmaşığın cesareti Seninle şöyle bi Fidel Castro puluna dilimiz değmedi, küçük Ptt jetonu kadar dilimiz dönmedi aşka, sevgiye Ses tellerine kuşların konduğu, serçe parmağını "Anladım " kitabına ayraç yapan bir kızsın da üstelik Düşün bak ; Devlet Ana’ya tamamen duygusal saman kağıtlar yollamak adına, vergi iade zarfları dolduruyorum hala (İşçi mektubu görülmüştür) Bari sen dert etme, benim derdimi anlatamamam taa Netaş’ın çekmediği zamanlardan kalma En az çevirmenler kadar zor yetişiyor dudak okuyucuları da Ve harf yontmacılığı kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerimizdendir Hissettiğini yapmak hem zaman tasarrufu hem de yeni çağ düzeni kazandırır kutlarım seni ama Onca resim galerisinden sonra, bence bir de kuruluğa kaldırılmış kırık bir çerçeveden bakmak lazım hayata Kiremit ufantılarıyla yazılmış bir de şiir var yanında, silinmiş olabilir "Bizde faiz yok, hata payı veriyoruz " diye bitiyordu Ve en olmaz yerinden bölünmüş bir çocukluğun kesir çizgisidir çelik-çomak oyunu Kaldı ki mutlu aile tablolarını duvardan indirebilir bir haciz memuru Annem 100 Mark verir devlete "Süper Baba " başlar... "Bana bir masal anlat baba, içinde çekiçle oraklar " diye devam eder Sanatseverler olarak sınıfsız bir toplumun öğeleriyle kaynaştırmanız lazım bizi Demir perdeleri öyle bir çekmelisin ki, yerinden çıkmalı kornişleri Çünkü benim yeraltı edebiyatından anladığım ; yerin 500 metre altından çıkarmak kalemin kömürünü "Sözü uzatıyorum ama sayfa kirlenmesin " diye sormaktır Ve fıtratında insanın yalnızca ölmek değil, söylediklerinden 301 kez utanmak da vardı İçimdeki kararmış sloganların rengi açılırken badana boyasıyla Tüm Melissa P’lerden özür dileyerek 100 fırça darbesiyle kapatıldı Ki bence "Uzak duruş sergilemek " görsel sanatlar arasında en kutsalı N’olur arada sırada portre modunda gül bana Olup olacağı isminin baş harfinin kanaviçe işlendiği bir kolye kaldı avucumda Adına artık bir şiirde rastlamak öylesine zorken, Kenarları kavuşamayan bir kasnak, Mâli Hülya’nın sınırlarını belirler bundan sonra Bu yaşta bu duygusallık fazla biliyorum Madde ve Kuvveti okumak lazım batı ilminin fetvasıyla Veya iktidara yakınlığı ile bilinmeyen bir hocanın vaazına kapanmak lazım Resmi gazetede yayınlansın bütün gayri resmi ilişkilerim Şehir meydanında yargılanmalıyım Kordon’un tam ortasında, kimle göbek bağım varsa kaynamaz yerinden kesilsin Güya "Son dileğin " sorusuna "Bafra sigarası " diyecektim daha, almadılar beni Eski Tekel Binasından içeri Sanki baldırlarda sarılmış, bir deligonca dumanı sinip kalmış damağımda Yaşarsak eğer, bir Pazar günü Cumartesi annelerini anmalı Devletlerin gücünü korumak için öldürdüğü çocukların hiçbiri bir şiire sığmadı Bütün bu olanlardan ders çıkarmalıyım Vasıta gitmeyen bir köy okuluna yazdırın beni, her şeye yeniden başlamalıyım Bak Jan Valjan’da gelirse eğer ebedi dönmem geri Kusura bakma sahte bir kişiselleşmem vardı, Theodor Adorno’dan sıra aldım tedavim yarım kaldı "Biz nereye düştük böyle Balçova’lı ".? Alt geçitte yankılandı bir hayat kadınının "El Adamı "na zorla varan şarkısı Nakaratı, merdivenleri çıkarken bir delikanlıyı daha sırtından bıçakladı Şu senden icazet almadan, aklımın eksik tahtalarının arasından baktığım buğday tenin, genetik çekim yasasıyla açıklanmamalı Ve üzerindeki bronzluk ; belki de madalya kürsüsüne çıkmaya utananlara bile gurursuz üçüncülükler yaşattı Hem bedensel temas dediğin, giysi ile insan arasındaki tarihi bağa ihanet etmek değil mi biraz da.? Kayıp ilanı ver n’olur o günkü gülüşüme Ayık kafayla bitmezdi o gece Alkol bozuğu bir sesle hep bir ağızdan "Arkası gelmiyordu dertlerimizin " Yani az ileride Eski Usûl Meyhane Düşün işte çingene pembesi bohça serilmiş bir rakı masası Ablanın biri diyor ki ; "Ala gülle başla yakışıklı abim çeyizini düzmeye " Bu simler bizden de kazındı zamanında, bu sahte parlaklık hiç kalmadı yarına El ittahat formalı mendil satan bir çocuk yaklaştı sonra Hiçbir karşılaşma öncesi, hiçbir seramonide uzun süredir kimse bana böyle sarılmadı Hani İzmir’in dağlarında açardı.? Sen zırnık koklatmazken Sol iç cebimde bir Atatürk çiçeği tomurcuklandı Protokole bağlı kalmadan bitireyim konuşmamı ; "Efendiler yarın mahçubiyetimizi ilan edicez, sözüm meclisten dışarı " Emaneten bile kuşatamadan bu şehrin herhangi bir ara sokağını Dedim ki : "Arkadaş yurdunu Alsancak’lara uğratma sakın " Belli ki yapabileceğim tek hata imla hatasıdır bundan sonra sana İsminden isim türeyen bütün yapım ekleri kırık döküktür Hecele beni, unutana kadar şu sıfatsızca bekleyişimi Ve durmak fiilinin hakkını en çok Dedemin Zenit köstekli saati verdi Allah Rus edebiyatından razı olsun Önce senden sonra rahmetli Dostoyevski’den öğrendim "Aşağılık insanoğlunun herşeye alışabileceğini " Neticede hepimiz Gogol’un paltosunda unutulmadık mı.? Ama yine de aklınızda bulunsun, bu yürüttüğünüz gerçekcilik akımı bizim oralarda pek anlaşılamadı hanımefendi Bu kadarını bana çok görmemelisin Herkesten 1 lira isteyen, ayağını siyah keçeli kalemle boyayıp çorap yapan Faik’e özendim en çok ben Zaten belki de bir karikatürist çizdi beni, ucundayım silgisinin Gittiğim hiçbir yerde durmadım, burda da kalmayacaktım Gırtlağına kadar doluysan eğer ve aynı anda içi boşaltılıyorsa manaların Bir yol problemine dönüşür dönüş çizgileri Kilometre hesabına bulaşmamak lazım, matematik hepte doğruyu söylemez ki En basitinden Ümit Yaşar’a göre iki kere iki yine dört eder ama ; "El de var Ayten " Ve o kırık asfalt kenarlarındaki güven veren eski evlerde ikinci yeniciler Seçimi kaybedenlere seslenilecekse eğer, balkon konuşması en çok Sezai Karakoç’un hakkı "Bir tabut kadar yer tutar, çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen " Neredeyse hemzemin pencerelerde yediverenler O kadar da bekledim önünde Yedi güzel adamın bir tanesi bile çıksa yeterdi Yeni Şükran Oteli’nden Eline alelacele tutuşturulmuş bir yanlış adres tarifidir belki de hayat, Eşiğini çizdiğin evlere varış cümlesini öyle bir seçersin ki, daha söz götürmez Yani Zarifoğlu’nun da dediği gibi ; "Bitti o şiir başka mısra gerekmez " ... karşıdaki kıza // ikibinonsekiz |
"Ilk dize tanrı vergisidir " demişti kadın karakter. Şiir nerede biteceğini de kendisi belirliyor. Uzunluğu/kısalığı hecesi/ölçüsü imgesi vs vs... hiçbiri önemli değil aslında. Ilk dizeden sonrası çorap söküğü gibi.
Merakla ve keyifle okudum şiirinizi. Tebrik ederim efendim :).