Leyla'ya Mektup
İkinci bir hak vermediler çığlığına
Dünya’nın yüzde yetmişi kanla çevrili Leyla Kimseye yük olmadın Masrafsız oldu, ölümünde hayatında Ne etek boyun başımızı belaya soktu, ne de kız kısmısının yapabilecekleri kanımıza dokundu Omurilik soğanının göz yaşartıcı etkileri yazılmalı ölüm raporuna Yoksa sekiz aylık bebek, bir bomba türüyle aynı satırda bulunmamalı resmi belgede olsa Adın Kuran’da üç kere, haber ajanslarında bir kere geçti Leyla Ne de olsa kucağında ki çocuğuyla sınırı geçene tekme atmak bir gazetecilik örneği Tavsiyemdir, güvenlik tedbirleri arttırılsın En ölümcül silahını göz çukurunda saklayabilir bir anne, özellikle o da çocuk ve ismi Maryem ise Şimdi peşinden her dine çevrilebilen, pazarlığa açık bir dua okusun Ortadoğu stratejistleri Sen yerden göğe haklıyken, biz yerin yedi kat altındayız Tespih çekmekle tespit yapmak arasındayız Çöl kıyılarında Ay’la Güneş’ten habersiz Med-Cezir etkisi, kumda boğulmak hangimizin aklına gelirdi Ateşle çevrilmiş bir akrep çemberinde seninle ölmek vardı aslında Leyla, nüfusun bir bilinmez artık ilkokul kitaplarında Yine de Etiyopya da doğan bir çocuktan daha şanslısın diyebilirler sana Haklılar belki de, çok yemekten ölenlerin sayısı açlıktan ölenlerin sayısını geçti Sen yine de parçalamadan avuç içlerinin bölünmez bütünlüğünü En azından elindeki çalı çırpıyla, bir kez olsun çizebilseydin istenmediğimiz ülkelerin sınırlarını Şimdi barut kokulu bir atlas yorgan altında, gök/yüzüne bakmaya utanmazsa eğer, sema haritasında bir yer beğen kendine Damarımızı kessek petrol akacak Leyla Sakın dudağını kıpırdatma, helal süt saklayan ağzın, Dünya’da hızla azalan madenlerden en önemlisi Bu yaşadığımız şey her neyse, insanlık tarihinin en şarlatan dönemi “Big Brother” in hikmetinden sual olunmuyor “One Minute !!!” popülist politika ne kadar büyük bir günah Bize n’olur batının iyi yanlarıyla, demokratik çözümler getirin Yetiş ya Descartes yetiş ya Dali, Avrupa Birliğine girmek için 79 şart, Cennet’ e gitmek için 32 farz gerekli Herkes düşmediği kuyudan Yusuf’u anlatıyor Leyla Her örümcek neden Hazreti Muhammed’i kurtardığıyla övünüyor.? Canımda mayalanan ne varsa, en olmaz yerinden bölünüyor Gramajı düşürülmüş ekmek kavgasındayız ya Ömer, Aslanağzı çiçeği bile dönemin sahte peygamberlerin kılıcından geçiriliyor Ağzını hayra aç başgan, saksafon bir Beyaz Saray çalgısı olarak biliniyor İfade biçimimiz, en az yedi günahtan beşi Çivinin çiviyi sökmediği İsa’dan bu yana belliydi Yiğit muhtaç olmuş 70 sente, bilmem söylesem mi söylemesem mi.? İstanbul’un göbeğinde terörden kaçmak 100 dolara, üstelik bir taksi mesafesinde Bankamatik kabininde geçirmek soğuk bir geceyi, sıcak para akışını destekler nitelikte Allah’ım sen bizi limit aşımının her türlüsünden koru, bana ve sevdiklerime uygun ödeme planları ihsan eyle Ya Rabbi!! Çocukların anlayacağı dilden de yazayım, medeniyet dediğin bölüm sonu canavarı Yani Emel Mathlouthi’nin En Palestina da dediği gibi Leyla ; “Yerim yok, yurdum yok, parmaklarımla ateşler yakıyorum” Viyana Kütüphanesinde bir Karacaoğlan şiiri Abu Salman “Yadırgamanın mezarında bizim de yerimiz var” diyor “Ev Karadır” da geçtiği gibi, “ Sana Cehennem’den şükreden kim Yüce Allah’ım??” “Hepinizi Antifiravunist bir duruşla selamlıyorum” diyor Nuri Pakdil Ve Filistin askısı, işkencelerin rüzgarsız bir havada kurutulduğu, Newton’un toprak çekimi kanunlarına uymama halidir Koltuk değneklilerin koltuk kaygısı olana itirazıdır bu Leyla Ebu Salah’ın sapanı, tek tek veya seri halde şeytan taşlayabilen ve menzili 20.770 kilometre kare olan en etkili silahlardan biridir, Zaten bilim sevdadan anlamıyor, gül’ün tanımına baksan ; çift cinsiyetli bir bitkidir yazıyor Pozitif yüklü bir hurma çekirdeği parçalara ayrılıyor Barış güvercinini vuruyorlar havai fişeklerle Bir Bayram daha yaklaşıyor Leyla Mevsimlere Arap Baharı da eklendi, Eski adetlere göre Kolonyalizm kötü kokular yayıyor yine aynı coğrafyada Yeni kimliklerimizin üzerinde korkak yazıyor Parkamızın da yeşili soluk takkemizin de Ezan saati farkından mı karışmıyor dualarımız birbirine.? Ama Camii de yaptığımız yer bildirimleri günahlarımızdan düşüyor korkma Sana ağabeylik yapamadık Leyla Çorabımın ucundaki yırtıktan içeri sızıyor çocukluğum Çukurlaştıkça daralıyor kalbim Boğuldukça, çene altından bağlı tülbentini kokluyorum annemin Açmaya cesaret edemediğimiz kapıların mercekleri gözümüzü yakıyor Uzaydan görüntülenebilen çocuk mezarları, yaşlılık lekesi haysiyetsizliğimizin Boynumuzun borcu göğe kadar yükselmişken Çok değil nesli tükenmeden, zamanın kızgın anlarını başımızdan aşağı dökecek yelkovan kuşları Ve kalbi delik bir kız çocuğunun, kaburga kemiklerinde hapsolacağız Leyla.. |
İşte, Leyla yine gündemimizde (gerçi hiç düşmedi ya, neyse!)
Evet, bir ironidir yaşamak, insan olmak, hele şimdilerde...
Yine dünyanın en büyük açık hapishanesinden kan ve barut kokusu geliyor, taaa buraya, kuzey kutbuna...
Katliamları, zulmu tarihe gömmek yerine, mümkün kıldık onu yine beynimizin atlasında...
Ne yazık ki; ırkçıların, milliyetçilerin, fanatiklerin popülist söylemleri ile yönetiliyoruz. Doktrine oluyoruz her gun, hem de çok kolay… Bu da giderek canına okuyor insanın, doğanının.
Bu nedenle, geleceğe pesimist bakmamak mümkün değil. Ne barış güvercinleri, ne de zeytin dalları yeterli geliyor bu döngünün, dengenin değişimine…
Bu nedenle biçaredir Leyla.
Bizler de zavallıyız!
Bahar mı? O da kelepçede…
Bundandır ki, düşündükçe seni, ”daralıyor kalbim”.
Evet, değerli Şair,
Yine okyanusunda kayboldum bize sunduğunuz zengin dünyanızın.
Yine psikolojimizi sosyolojik bir perspektifle inceleyen ve olayları olabildiğince nüanslı ve ironiyle dokuyan bir deneme/şiirle tanıştım.
Ve okumaktan kıvanç duydum.
Kaliteli kaleminiz için, çok çok teşekkür ederim.
Nicelerini yazmanız dileğiyle,
Saygılar, selamlar çokça.