Aynakendimi kandırmalarımın en yüksek noktasına ulaştığım zaman bile haykıramadım aynalara söylediğim yalanların acısı içimde bir çığlık gibi büyürken ben sadece kendimden kaçmak için tüm aynaları parcaladım çünkü onlara her baktığımda bana benim gibi bakacaklardı ve ruhum o son damlayı da kaldıramazdı biliyordum üç sevabım bir günahımı siler miydi ya da acımasız bir senaryonum çaresiz kurbanıyım deseydim kurtuluşa hak kazanır mıydım hiç merak etmedim artık sorduğum tüm soruların rengi zifire boyanmışken acabaların hayatta kalamadığı o çizgiyi çoktan geçmiştim farkındaydım saymanın acıya iyi gelmediğini kavrayınca kaç rezil sabaha isimsiz çarşaflarda uyandığımı ve ya kaç yabancının acıtan dokunuşlarınıyla tenimi dağladığımı saymayı da bıraktım artık fark etmeyecekti nasılsa ne kadar uğraşam da tenime bulaşan bu pisliklerden arınamayacaktım her şey tam olarak ne zaman kontrolden çıktı diye düşününce tam da -her şey kontrol altında- diye kendime seslendiğim o ayna şaidiydi ilk yalanımın ve aynalarla olan savaşını başlatan ilk yumruk inerken o aynaya tam da o anda o izbe tuvalette bedenime şeytanın ilk işaretini kazımıştım işte bu yüzden kendimi kandırmaların en yüksek noktasından aşağıya yuvarlanırken bile susuyorum çünkü ağzımı açarsam bir ayna olacak kulaklarımda çığlığım biliyorum |
bazen şiir olduğu gibi iç dünyamızı g/özler önüne serer. Özellikle iki üç şiirinizi arka arkaya okuyan şiir severlerden kaçmaz bu husus. Hele; şiiri yazar yazmaz fırından çıkarıldığı gibi servis ederse şair. İşte tam o noktada biraz sos...
şiirlerinizin size ait bir frekansı var. Keşke şair de farkına varsa. Kumaşınız/ yeteceğiniz iyi.
saygılar