Toprağa Bakarken...
-Merhaba Elvis, orada ne yapıyorsun?
-Hoş geldin Cara, çiçeklerin bakımını yapıyorum. Bana katılmak istemez misin? -Aa, elbette. -Gel hadi, üzerine şu önlüğü giyebilirsin. Eldivenlerde orada. -Geliyorummm. Tamam, oldu. Yakıştı mı? -Çook. -Bana bu serandan hiç bahsetmemiştin. Kapının açık olduğunu görünce yolu takip ettim ve arka bahçende buldum kendimi. Daha önce görmemiştim. -Sana bahsetmeyi unutmuşum. -Tamammm, şimdi söyle bakalım, bu tuhaf, sevimli ve maymuna benzeyen şeyde ne? -Dracula Simia. Yani maymun yüzlü orkide. Gerçek bir maymun yüzü var değil mi? -İnanılmaz... Ne kadar tuhaf bir çiçek açan bitki bu böyle... İnsan gözünü ayıramıyor gerçekten. -Bu bahçeye yalnızca orkide çeşitlerinden diktim. Diğerlerini de görmek ister misin? -Hemde bir an önce... Kapıyı bilerek açık bıraktın değil mi? Toprak ve ona bakışım ve bakarken düşündüklerimi sormadan önce, toprakla da, gökle ne kadar ilgiliysen o kadar ilgili olduğunu göstermek için bana ? -Evet Cara, beni yakaladın. Ön hazırlık diyebiliriz. -Sen tanıdığım en akıllı insanlardan birisisin. Sözlerimi ona göre seçmem gerektiğini bilmemi istedin değil mi? -Yorum yapmama hakkımı kullanıyorum. -Öyle olsun. E hadi o zaman, tanıştır beni orkideciklerinle. -Zevkle... "Cara’cım, bu orkidenin ismi Phalaenopsis, güve orgidesi, şunun ki Orchis italica, çıplak adam orkidesi.Sırayla sayıyorum bu bölümü, ellerimle işaret ederek; Fahişe dudağı orkidesi, dans eden kızlar orkidesi, yaban arısı orkidesi, kundaklanmış bebekler orkidesi, papağan çiçeği orkidesi, aslan ağzı orkidesi, uçan ördek, kaplan, mutlu yaratık, melek orkidesi, kumru, balerin, ak balıkçıl orkidesi ve son olarak darth vader." Nasıl buldun? -Kendimi müzede gibi hissediyorum. Bu bitkiler inanılmaz. Ve ilginçtir ki gerçekten hepsi isminin şeklinde. Kaplan , kaplan, maymun, maymun, bebek, bebek, hepsi gerçekten ne kadar da isimlerinin hâlini almış... Hepsinin hikayesini bilmek istiyorum, hepsini tanımak... -Onu söz başka bir gün, uzun uzun anlatacağım sana. Ama şimdi dünkü sohbete kaldığımız yerden devam edelim, ne dersin? -Sözünü unutayım deme sakın, çünkü hatırlatırım. İnsanlar kendi aralarındaki bilgi tartışmalarında, haklı çıkan veya zafere ulaşanı ancak tartışma bitince belirler. Ama sen daha tartışma başlamadan yendin beni. -O yüzden diyorum ki, biz tartışmıyoruz, sohbet ediyoruz.:) -Ukala. -Sana takıldığımı biliyorsun. -Biliyorum tabi, bende sana takılıyorum. -Peki nasıl başlamadan yendiğimi açıklar mısın, senin deyiminle? -Şöyle ki; Toprağa dair düşüncelerimde ölüm olmadan olmazdı. Ama bugün sen bana bu düşüncemi sorgulattın resmen. Gösterdiğin orkideleri görünce, toprağın aynı zamanda doğum olduğunu gösterdin bana, sanki diyeceklerimi önceden biliyormuşsun da, orkide askerlerini içime savaştan önce gizlice değil , göstere göstere, ve gözümü kör ederek yerleştirip, savaşı başlamadan kazandın. Toprağın ölüm ve doğum olduğunu biliyordum, ama böyle bir doğum olduğunu ilk kez burada şimdi öğrendim. -E anlat bakalım o zaman, neden öyle dalıp dalıp gidiyorsun toprağa, neler düşünüyorsun? -Korkuyorum. Ölmekten değil, yıllar önce ölen her canlının, insan, hayvan, bitki, her canlının ayaklarımın altında ezilerek acı çektiğini düşünmek ve öyle sanarak yürümekten, toprağa basmaktan korkuyorum. Şu gösterdiğin orkideleri görünce daha bir arttı korkum. Toprağın altından insan gibi, hayvan gibi, soyut ve somut ne varsa onlar gibi çıktıklarını gördüm şimdi senin yanında , ölmek ya yaşamaksa? Ölenler toprağa ölümsüz genlerini , kemiklerinde ve etlerinde gizleyerek karışıp, topraktan işte bu orkideler gibi çıkıp, bize mesaj vermek istercesine bizlerin kılığında topraktan yukarı çıkıyorsa? Doğanın asla anlayamayacağımız, çözemeyeceğimiz o kadar gizemi var ki... İnsan ister nihilist olsun, ister teist, hiç farketmiyor. Doğanın gizemlerine iki kesimde cevap veremiyor. Nihilist; hiçbir şey yok diyip kestirip atıyor, aslında cevabı bilmiyor ve umursamıyor bu nedenden dolayı. Teist; Tanrı yarattı, düşünme diyor. Nihilist en azından arıyor, bulamıyor öyle inanmıyor. Ama teist, ne, arıyor, ne, biliyor, ne de düşünüyor. Maneviyattan bahsediyorum, deney tüplerinden, testlerden değil. Bilim insanlarının öyle bir dertleri yok, bu şöyle, şu böyle oldu, şöyle olursa şu, böyle olursa bu olur diyor ve geçiyor. Ben doğayı testlere, inançlara, yada inançsızlığa göre değil, düşünmeye ve hissetmeye göre anlamak isterim. Toprakta elbette ölümde , yaşamda var ama beni meraklandıran, ona bakarken bunların dışında başka bir şeylerinde varolduğunu hissediyor olmam. Ben anlıyor musun Elvis? -Hemde çok iyi anlıyorum Cara, emin olabilirsin. Peki, ne gibi şeylerin varolduğunu hissediyorsun, tarif edebilir misin? -Bu toprak dünya tarihinden önce madde olarak evreni dolaştı geldi varoldu burada. Bu toprak , dünyayı yaşadı gördü burada. Toprak , öyle sanıldığı gibi basit kavramlarla açıklanabilecek bir şey değildir. Doğumlar, ölümler, bilgiler, şiirler yetmez onu anlatmaya. Bir ruhu, bir kalbi var toprağın. Bedeni zaten kendisi.Somut bilgileri değil, soyut düşüncelerimi ve hislerimi anlattığım için, bunlar uçuk da olabilir, imkansız da olabilir, hayâl de olabilir, buna hakları var çünkü.Deniz, gökten geldi, toprakla çiftleşti, güneş vardı, hava çok güzeldi. Denizin altında toprak vardı, toprak ilk canlıyı doğurdu, o canlı deniz babayla, toprak ananın arasında büyüdü, çoğalarak evrim geçirdi, bir sürü kardeşleri oldu, kimisi karaya vurdu mutasyon geçirdi, kimisi denizde kaldı. Evet bu anlattıklarım evrim meselesi ve varoluş hikayesidir bilimsel olarak ve kendi yorumumla. Toprağa bakarken bütün bu şeylerin oluşumunu, toprağın tarihini, dünyayı, evreni görüyor ve düşünüyorum işte. O yüzden uzun uzun bakıp, öylece kalakalıyorum... Hislerimi tam olarak ifade edebilmemin bir yolu olsa keşke. Hep yarım kalmış, eksik kalmış, tam olarak ifade edilmemiş gibi hissediyorum ne kadar anlatsamda... -Ben senin demek istediklerini, hiçbir zaman diyemeyeceğin bir şekilde anlıyorum, bundan emin ol ve rahatla, en azından benim yanımda. -Tam da tarif ettiğin gibi beni anladığını bildiğim için rahatım, senin yanında... -Bana diyorsun, sen benden de derinsin... Bu kadar daldığımız yeter bence, çay içmek ve çikolatalı kek yemek istersen tut elimi ve kalk, mutfakta bizi bekliyorlar. Sohbete daldığımız için, onlar orada öksüz kaldı bizi beklemekten. -Sen iyi bir insansın Elvis, gerçekten insansın. O çikolatalı keke ve sıcak çaya şuan o kadar ihtiyacım var ki... -Bir gün bana çikolatalı kekin felsefesini yapar mısın? -Dalga geçme:) |