Göğe Bakarken...
-Bazen bakışlarını yakalıyorum, uzun uzun, saatler boyu bakıp düşünüyorsun. Bu gökte ne var ki böyle gözlerinizi esir alıyor?
-Herşeyin kaynağı var. Herşeyin başlangıç ve bitişi. Bir varlığın sonu yoktur, değişimi vardır. Ölüm yoktur, değişim vardır. Varlıklar yalnızca değişeceği ân , o ân için ölürler. Ve bu ölüm, değişimden sonraki yeni doğumdur. O ân için ölürler, bir sonraki ân için doğarlar. Değişim, iki ânın arasında doğar ve yaşar ölümsüz olarak. -Bende yıldızlardan, renklerden, gece ve gündüzden, göğün sonsuzluğundan, derinliğinden bahsedeceksiniz sandım bir ân. -Onlardan da bahsetmiş sayılmaz mıyım? -Doğru, sayılırsınız. Ama ben o saatler süren bakışınızı kimbilir kaç kez yakalamışımdır. Yani, ilk defa değil. Daha ne kadar bakar, düşünürsünüz bilmiyorum. Bir soru, aradığınız bir cevap mı var aklınızda? -Ölene dek bakacağım göğe, ölene dek. Hem, bir değil, bir çok soru var aklımda beni günden güne kemiren. -Tanrı ile mi alakalı bu sorular? -İşin ucu oraya da değiyor elbette ama tam olarak orası sayılmaz. Yüzde onluk kısmı tanrı ile alakalı, gerisi başka. -Merakım arttı bile şimdiden. Nasıl yani, bu yüzdelik kısımlar birbirinin tam tersi olmasın? Doğru duydum değil mi? -Evet, doğru duydunuz. -Ama insan varolduğundan beri dünya, hayat ve tanrı hakkında düşünür yalnızca. Ama siz, diğer insanların yüzde iki yüz düşündüğü şeyleri, yüzde onluk bir kefeye koyuyorsunuz. Gerçekten şaşırdım doğrusu. Peki neden? Ve yüzde doksan olarak düşündüğünüz şeyler nedir? -Bunu açıklaması gerçekten çok zor ama imkansız değil. Bakınız, insanların çoğu çobanlık mesleğini sürdürürler, gerçek bir çoban olmayı başaramadan. Birde koyun olanlar vardır ki , onları hiç saymıyorum bile. Yani, ister bilgin olsun ister cahil, farketmiyor. Demek istediğim şu; Değişim içerisinde süregiden bilgin , bilgin değil. Onlar düşünüp ortaya fikir atmış ilk insanların, düşünce soyunu evrimleştirerek sürdürüyorlar sadece.Cahiller ile bilginlerin hayatlar dışında hiçbir ayrımı yoktur gözümde. Ve asıl bilgin dediğin bilinmeyen, benzeri olmayan bir fikir yaratandır bence. -Biraz daha açabilir misiniz demek istediklerinizi? -Elbette. Bilginlere her çağda bir çok kişi büyük saygı duymuştur ama ben onları koyun sürüsünden farklı görmem. Sadece düşünen ve düşüncede evrim geçiren ama bu , onların koyun olduğunu değiştirmeyen bir koyun sürüsü olarak görürüm. Düşüncenin peşinden giden, düşünmeyendir. Düşünce yaratan düşünürdür. Demek istediğimi anlıyor musunuz? -Anlıyorum. Gerçekten de farklı bir düşünce yapınız var. Peki diğer üç soruma ne diyeceksiniz? Yüzdelik meselesi, neden yüzde on tanrı, neden yüzde doksan başka şeyler ve nedir o başka diye belirttiğiniz yüzde doksanlık şeyler? -Açıklayayım. Aslında açıkladım ama farkında değilsiniz. Daha ayrıntılı anlatayım. Neden yüzde on tanrı? Şu yüzden; Elimizde somut bir delil mi var ki tanrının varolduğuna dair ben ölene kadar yüzde yüz tanrıyı düşüneyim? Ya tanrı yoksa? O zaman bütün bir ömrümü, olmayan bir şey için boşu boşuna heba etmiş olmaz mıyım? Birinci sorunuzun cevabını aldığınızı umuyorum. İkinci sorunuza gelirsek diyeceğim şudur; Neden yüzde doksan başka şeyler? Şu yüzdendir ki hayat biz bir kaç şeyler yapalım, bir kaç ideal belirleyerek onun için yaşayalım ve bir kaç şeye inanalım diye var değildir. Eğer düşünürseniz hayat ve onun içerisinde öğrendiğimiz ve öğreneceğimiz şeyler, hayatın kendisine bile sığmaz! O yüzden ölürüz zaten, hayat ömrümüze sığmaz! Yani o kadar çoktur ki hayat, tanrı dediğiniz şey, bir kaç milyar insan inandı diye yüzde doksanlık yere oturamaz! O yüzden diyorum ki, bu hayatta sadece tanrı yok, bende varım, sende varsın, bizler de varız. Evren var, hayallerimiz, düşüncelerimiz var, var da var. İşte bu yüzden yüzde doksan olarak başka şeyler diyorum. Umarım kendimi ifade edebilmişimdir. Üçüncü sorunuzun cevabı biraz daha ilginç gelebilir size vereceğim cevabı duyunca. -Olsun, dinliyorum. -Pekâlâ, dinleyiniz o zaman. O yüzde doksanlık başka şeyler nedir diye sormuştunuz. Hayata dair olan bir kaçını İkinci sorunuzun cevabını verirken daha demin cevapladım zaten. Düşünce olarak başka şeyler kısmına gelmek istiyorum. Ben göğe bakarak dalıp giderken şunları düşünürüm ortaya tezler atarak ve o tezleri çürütmeye çalışarak; Bize hayatta öğrettikleri gibi olmayan, çok farklı bir anlamı olabilir mi evrenin? Bütün bu gezegenler hakkında bildiklerimiz veya bildiğimizi sandıklarımız acaba baştan sona hatalı veya yanlış anlaşılmış olabilir mi? Gömleği baştan yanlış iliklersen hep öyle yanlış iliklenir çünkü. Ta ki bunu farkedene kadar. Belkide hiç farketmemiş olabilir miyiz bu güne kadar? Beyinlerimiz bir yanılgı mekanizmasıyla çalışıyor olamaz mı? Merak etmek , beyinlerimizin , evrimsel sebeplerle neden baş koltuklarından birine oturmuştur? Kendisini çok seven, onu besleyen ve onun sahibi olan kediye veya köpeğe sorsalar ve o da cevaplayabilse, benim tanrım insandır der mi? Bence der. İnsanlara neden hayat yetmez, ölüm yetmez ? Ve böyle böyle sorular işte. Tezler atar ve çürütmeye çalışıp dururum. Nihayetinde insan göğe bakıyor diye yalnızca göğü düşünecek değil. -Sanki bazı yerlerde kaçamak cevaplar verdiniz, asıl düşüncenizi gizlemek isteyen cevaplar? -Gözünüzden de hiçbir şey kaçmıyor bakıyorum. Evet, onlar benim öz fikirlerimdir ve onları henüz kimseyle paylaşmak istemiyorum. -Gözümden hiçbir şey kaçmaz benim. Anlıyorum demek istediklerinizi. Demek ki siz göğe bakarak saatler boyu düşünürken, gerçekten de büyük bir boğuşma, emek ve mücadele içerisindesiniz. Bakışınızda ki keskinlikten anlamalıydım bunu. Bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyorum, hoşça kalınız bay Elvis Javed. -Aaa, nereye böyle? Bende sizin uzun uzun toprağa düşünerek baktığınızı yakalamıştım. Ona dair benim de bir kaç tane sorum olacaktı ve ayrıca rica ederim. -Lütfen, bugün beni bağışlayınız. Sohbetinizden ayrılmak benim için o kadar zor ki... Sappho’nun dediği gibi; "İnan geri geri gidiyor ayaklarım..." Hiç gitmek istemiyorum yanınızdan ama mâlum, geç oldu. Yarın bütün sorularınızı ve toprağa neden öyle uzun uzun baktığımı anlatacağım size. - Bekleyeceğim sizi bayan Cara Pamela. |