Sana Geldim...
Yüreğinde ki şiirin özünü bilmeye,
Çatılarından gözyaşları damlayan sokakları geçerek, çiçeceği artık hiç açmayan ağaçları arkamda bırakarak, sana geldim ey yüreğimin ustası, tek sevgilisi... Nice zamandır artan uykusuzluğumu göğsünde deliksiz bir uykuyla yitirmek için, unutmak için hiçlikte yanıp kül olan benliğimi, yanaklarında ki gülüşte, sana geldim ey can, hayatım diye sarılmak için. İçimde ki ölülüğü öldürebilmek, saçlarında ölümsüz ve her zaman mutlu olabilmek adına, takılı kaldığım çağsızlığa çağ atlatabilmek adına, kahırdan, çileden kurtulmak adına, sana geldim ey can, cânan! Okyanuslar, gökler, dağlar, ovalar, Sonsuzluklar, evrenler, hiçlikler, Hepsini unutmak ve hepsinden daha derinini, daha anlamlısını görebilmek için gözlerinde, gözlerin dışında herşeye kör olup, sana geldim sevdiğim. İster kabul buyur, ister kov beni, ayaklarımla değil , sevgimle, bedenimle değil, ruhumla geldim. Bu dünya yangın yeri, yandım kül oldum, yeniden doğmak için sana geldim ey leylim leylim yüreğimin nûru! Her zaman rafında tut beni, yatağının baş ucunda, evinde, yuvanda, kalbinde, aklında tut beni. Okudukça daha iyi anlayacaksın, sana nerelerden , nasıl geldiğimi. Sana geldim ey can! Ölümün arkasından, toprağın altından , kitapların arasından ! |