HÜZÜN İKLİMİ...Duygu mafyasından alacaklıyım… Göğün mavisine b/andığım her ölü günü Yâd ediyorum Düş kırıklarıma uzandığım varlığıma Binaen susmakla mükellef bir arazım: Aşkın minvalinde soluksuz kaldığım Her acının nöbetine hazırım da Dişimden tırnağımdan artan nice duygu Günü küreyip de Azığa aldığım bir masal belki iklimin Niyet ettiği rüzgâra dokunan ellerimle Büyümeyi dilediğim… Evrenin kâbusuna vakıf bir sağanağım: Hazin reçetenin kaşesinde unutulmuşluğum Belki de töhmet altında kalmanın vurgunu Sağalttığım hangi duygu ola ki? Hangi yeis? Hangi kanca? Saf tuttuğum acının mimarisi elbette Günü ve ömrü peşkeş ettiği sığlıkta: Oysaki kardığım ne lanet Ne de afet bildiğim Hiç uğruna Sevdalı kabrimde Eziyet mağduru bir ezik çiçek. Balta girmemiş ormanlarında yalnızlığın; Derinlerde kavuşulması imkânsız baharın yaftalanmışlığı. Hüzün kadar sadık olsa keşke kâinat ve insanoğlu: Dökümlü eteklerinde kara kuşağımın Ömre biat açık ara farkla savrulmuşluğun da Hazin reçetesi Bir v/edayı bile beceremediğim gün ışığı Kavururken içten içe nazımı niyazımı. Mutsuzluğun ümmetinin tedirginliği Muradıma dokunamadığım ellerimle Serildiğim bir kayra: Müebbet yediğim hüzün ikliminde; Muhbir sözcüklerde; Halis munis bir yetim hece belki de Göğe konuşlu varlığıma atıfta bulunan Dokunulmazlığı mutsuzluğun Bir itiraf adeta içimdeki yetim şiire… Yetemediğim kadar yandığım; Yermediğim kadar kimseleri, Kendimi kandırdığım Bir bulutun nezdinde Bir çiy damlasından hallice: Rabbim tek sırdaşım Göğün kıvrımlarında sür-git hezeyan Sanrılarda muhabbet ehli bir efkâr Mavi turnanın yüreğinde bir kor hece: Unutulmuşluğum kadar unutabilseydim keşke. Her yarığı; Her asık çehrede Süzülen bir damla yaş kadar kıymete binmekse Araf’ta kaldığım o tek hücreli şiir: Saf tuttuğum her rengi hibe ettiğim kabrimde Olmazın oluru bir hece sığındığım düş meclisinde Ömürlük cefadan elimi çeksem keşke Vereceğim son nefeste. |