DEĞİL Mİ HAYDARPAŞA
Treni kalkacakmış az sonra,
Bekleyenin. Vapur içinde okunulan gazete... Teker teker işsizlik haberleri... Üzgün bir sayfa kırışmış elinin terine, İnişi zor kısmet geri kalmışlığına, Beklediğin kırk öykü dökük saçık Dur kalk yorgun bir gelecek, Ateşli bir tartışma yüzü dönük, Pencere kendi bakışında duruyor Karanlık önünden sessiz geçiyor tanımadan, Gurbet kuşları salmış başını sitemkar, Trenden bir keskin fren, Ne giden kaldı ne gelen... Çok küskün bir manzara Döküldü dudaklardan, Bir çay, sallama, demsiz tatsız, Anne sevgisi düşerse çocuğun sabah güneşine, Bitirsin yalnızlığını beklenmiş hayaller, Getir de hala hatırlayalım defalarca, Çocuğun oyuncak gözleri ağlamaklı, Ona doymak bir uzun sarmaşık Gözlerim Kadıköy yokuşunda... Meydana dileklerini serpmiş tutam tutam, Sen, o iklime rüzgar getirdin Bakışların serin bir kısa zaman, Gözlerim! Seni tanımak inan zor, Kalabalıkta güzel hatırlıyor Cebinde unutulmuş çakıl taşını. Söylesem diyordum ne zamandır, Ayaklarımın izinde bağıran şarkılar bekledim. Haliç’te uslanmaz bir gün kokuyordu, Metroya dadanıyordu ellerimin yazgısı, İşten kalma yosunlar dokurken zaman, Haydarpaşa değil mi beni alan, İçimde titreyen bir gölge... Yürüyor bilmeden aldırışına hapseden ülke, Başımda o dert ki sevinir varlığına, Vira bismillah çeker içimde bir başlangıç, Bu bitmez telaşlarında yılların sessiz, Haydarpaşa’dan geçeceği geçmezdi aklımdan. Elimle minik bir köpeği severken görüneyim, Bir düş çıksın sokak aralarına karşıcı, Bir düş ki güç katar hayatıma, Bir düş ki mavi gölgeler boyasın durmadan, Sevinsin işte az da olsa, O tahtakurulu otellere kalmasın sol yanım. Demem o ki, Haydarpaşa değil mi ellerime rehin. |