RitsaŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Zamanın birinde arkadaşlarının kendisine Ritsa diye hitap ettiği bir prenses yaşarmış. Abhazyada bir göl aslında Ritsa ve dinginliğinden dalgasızlığından güzelliğinden dolayı o prensese hep Ritsa demişler...
Bu hikayeden çok etkilenip Ritsa gölünü görmeye gittim. Gelirken bana bu şiiri hediye etti Ritsa gölü... Aslında hikaye uzun aklınızı fazla yormadan çok kısa olarak anlatmaya yada anlatmamaya çalıştım ve orada çektiğim gayet acemice olan bir resimde yükledim... Resimdeki iki ağacada isim verdim ağaçların haberi var çünkü gövdelerine dokunup isimlerini söyledim... Hikaye bu ya işte sanki o prenses gerçekten varmış gibi ona şiir yazdım... Gerçek olan ise orayı görmüş ve çok hislenmiş olmam...
Önce yemyeşil bir yolda
Ciğerine dağ çeke çeke çıkacaksın Sağında gökyüzünden inen en narin şelaleler Yere ulaşmadan buhar olup kayboluşuna bakacaksın Solunda uçurumlar Su sesleri dolduracak kulaklarını ağzına kadar Kanyonun arasındayken karınca gibi kalacaksın Burnuna her adımda başka bir koku gelecek Yüreğinde renklerin bin bir çeşidini karıştırıp Tek renk olacaksın Ağaçların boyu gözlerinin ekranına sığmayacak Güneş yeri kurutmuyor olacak Nemden neredeyse yosun tutacaksın Sahipsiz atlar geziyor olacak Yelelerine bakınca saçlarından utanacaksın... İşte bu yemyeşil parmaklıklı doğa hapsinde Özgürlüğün tadına varacak Bulutların hizasına ulaşacaksın Seni Prenseslerin en güzeli RİTSA karşılayacak Gökyüzünde göl olur mu deme Kafkasya’nın dağlarında buna inanacaksın... Ritsanın başında iki ağaç Adlarını ben koydum birde sen biliyorsun İçimde birleşik nem varsa anlattım sana Şimdide kendini dinliyorsun.... Gördüm evet seni gördüm Gülümsüyordun en dingin en berrak halinle Kıyıya vuran saçlarını doldurdum avuçlarıma Yüzüme sürdüm Bacaklarım titriyordu asaletinden Sağ omuzundan başlayıp sol omuzuna kadar ancak yürüdüm İnemedim kalbine dokunamadım Nefesim yetmezdi ölürdüm Bulutların hizasına gömülürdüm Boğulmak mı denirdi buna adı neydi Bilmem ki sence nasıl görülürdüm... Kelimelerimi yürek ormanından kestim Sana geldim İster tutuşturup yak, ister olduğum gibi bırak Suya sarılamıyor insan, ben sana geldim Kuvvet verişine, güçlü oluşuna Hayata tutunuşuna geldim Zarafetine, asaletine, tesirine Gülümsemendeki sihre geldim Suya sarılamıyor insan Ben sana geldim... Ritsanın başında iki ağaç El ele tutuşamadan bekliyorlar Rüzgar eserse ancak Birbirlerine sarılacaklar Gönlünde bir esinti varsa Ben rüzgarı beklerim Zaman şaha kalkmış akıyor Gideyim mi kalayım mı sen söyle Suya sarılamıyor insan Ben sana geldim... 21 Ağustos 2014 İstanbul Myb |