Nev-i Bizar
Ten yangınlarında küllenip savrulduğum bir düşün
Yokluğunda bağışlandığım zevalî aşktan geliyorum Siyah bir bulutun göğsünden süt emdiğim doğrudur Kasırgalar kopuyor, tsunamiler devriliyor içime Göğsüme kundaklanan bir güz kıyısı burası Tavan arasına sıkışmış kedi ürkekliğiyle Dudağımı uçuklatan bir endişeden düşüyorum Yükselen gölgenin duvara boy veren hüznüyle İçimin fay hattında sessizce kırılıyor bir şeyler Toprağın kokusuna karışan ana kucağı misali Kehribar bakışlarında yadigar sürmelerin Ne varsa işte... Üryan bir kesiğe acılarımı sırlayabildiğim kadar Kanayan yaralarıma harlayıp yüzünün çizgilerini O kadar saklayabiliyorum, dualarıma kundaklayarak seni... Göz ırmaklarımın yüzdüğü bir acıda Yüzümü yüzen bıçak keskinliği sensizliğim Mavi düş, siyah ölüme ıkınıyor içimde Üzerini aşkla örttüğüm bir düşten türüyorum Yer ile gök arasına mekik dokurken nefeslerim İndireceğim birazdan eteklerinden Ve göndere çekeceğim hüznün şanlı bayrağını Devrilmiş ağacın gövdesinde kuş yuvasıyım Nevi haline münhasır, dokunma serçelerime Bir gün kızıl güneşi yüzünde öperken Saçlarının ıslaklığını taramıştı ellerim Bakışlarının yedi renginde okşamıştım gökleri Avuçlarımda tutuyordum galaksileri Türkuaz kubbelerde örmüştük tuğlaları Neşe meskeni için aşk’hanemize... Bir duvar yüksekliğinden taş atarken çocukluğum Parmak uçlarım hızla geçen arabalarla yarışırdı Henüz vurulma yaşına gelmemişti hayallerim Aklıma sığdıramadığım coğrafyalara uzanırdım Bir dağın tepesinden yıldızlara dokuna biliyordum Beyaz bir yılkının sırtında koşturup düşlerimi Suya ve ateşe değmeden atlarken engelleri Mahşerin yedi atlısına çekerek cocuk cesaretimi Sapanımın çatalından tutabiliyordum Henüz büyüyüp eksilmemiştim, sevip ölmemiştim... Yanılmanın acısını öğretmemişti zaman Henüz günah işlememiştim... Kalbime sıkacak kadar, delirmemiştim... |
*Bu kadar güzel okunmaz şairim.)) kutlarım saygı hasret ile.