bu yara
çiseleyen yağmurun ardından
bir şehir ne kadar yalnızlık kokardı kiraz ağacında unutulmuş çocukluğuyla kaldırımları nefes gibi hangi gölgesini kaybetmiş mecnun sayardı yalnızlık aşağı /yalnızlık yukarı bir melanet gömleği giyinmişim üzerime yenilmeye mahkum kim bilir derman tutmaz bir yarayım belki de sana karşı yine de her şafak sökümünde yeniden küllerimden sana doğarım hasretim ey hât ne aciz bir kelime bu yangının orta yerinde sen sensizliğinle güzelsin diyor akrepli vakit seni sensizliğine anlatırken bir ağlamak var gibi içimde hani boğazımda bir yumruk kimsenin bilmediği bıçak atılmış yaramda beter bir sızı hapsolduğun göğüs kafesimde kör kurşun gün /zifiri karanlık hani yarım bir adam darmadağın gözlerinin ardında hani yalnızlık artık daha uzun boylu kalan zamanda tükenmeden beklemek seni inadına akşam olup ay düşünce rüyalarıma ilmek ilmek dolanır hasretin boynuma arar durur isimsiz mezar taşını kaderim yine de ayıramaz seni benden ölüm düşmek mi uçuruma yoksa dolmak mıdır bir boşluğa yalnızlık nereye kanat çırpar yuvasız kuşlar göğün küllerini avuçlarımla akşamın karanlığına savurduğumda bir şeyler söyle bana henüz güz düşmeden zamana unutma bu yara senindi bir şeyler söyle bekliyorum hadi durma |