DURDURUN şu YAĞMURLARI
Mevsimsiz iklimler gibi girdin hayatıma,
Sanki yaşanması gereken bir kader, Gizemli ve kıskanç duyguların saklandığı bir öykü gibi. Biraz mahçup,biraz da utangaç, Ellerinde pembe gül olan liseli aşıklar gibi. Telefon tellerinde buluşup, sarılırdık birbirimize, Nefesimiz, telefon tellerinde karışırken birbirine sıcacık… Kuşlar şahidimdir, en masum halimle Yanaklarından öptüm sadece... Damla, damla büyüdü yüreğimizdeki bu aşk, Binlercesi bir gecede doğan yıldızlar gibi ışıl ışıldık… Sabırla ektik sevda tohumlarını, Emek emek,sevda işçisi olduk,yorulmadık,bıkmadık. Mevsimsiz iklimler gibi girdin hayatıma, Delice yağan bir yağmurda çakan yıldırım misali, Yırtarken göğü,köz olup düştün yüreğime. Bilsen yokluğunda ne büyük acılar çektiğimi, Ağlayınca hep sana sarılmalarımı… En gizli, en özel anlarım oldun, Her şeyden farklı, herkesten uzak. En zor aşkım,en derin sevdamsın yüreğimi kanatan, İçten içe yakan, yaktıkça hep kavuran, Cehennem cezalı aşkım. Razı değilim buna! ...İsyanlardayım… Yüreğime sevda,gözlerine yıldız ektim ben, Bir baksan,ahhh bir baksan, Bütün karanlıklar aydınlanıp,güneş hiç batmayacak. Oysa ben, her gece kayan bir yıldız da buluyorum seni, Ansızın kayıp gidiyorsun,dilek bile tutamadan… Kimbilir hangi kadehteki dudak izlerine karışıyor dudak izlerin Sesin yağmurlara karışıyor duyamıyorum, Sanki, sanki beynimi deliyor her bir damla, Ne su, ne hayat, nede bereket umrumda. Durdurun şu yağmurları diye, haykırıyorum! ... Susuyorsun! Sen sustukça, ben daha çok bağırıyor, Kimbilir, kaç kez kırıyorum seni... __’ Senden uzakta, işte böyle ağlarım ben, Bu sesler, yağmur sesi değil, gözyaşlarım dı ‘ diyorsun! Gök yarılıyor,binlerce yıldırımlar düşüyor yüreğime, Beni silahsız, Kendimi, kendi ellerimle boğuyorsun. Şimdi sessiz, Şimdi bir suçlu gibi ölüyorum, Günahsız! ... Hande HAGHGOUİ 02.06.2008,pazartesi, Çengelköy/İSTANBUL Hande Haghgoui |