Gümüş Kadın İstanbul
Bakınca gözlerim kararıyor
İstanbul gümüş kadın gibi gözümde Ellerimden kar tanesi tutmuş Galata’da falan değiliz öyle O eski balık kokan vapurlar falan Nerede kaldı nimetin ? Bereketin incisi İstanbul Fabrika düdükleri sıcak somun Billur su sesleri sokaklarda Bozacılar da meydanda Görünmez oldu artık Milenyum çağında bahtı kara bir mevsimde Günahların bulut olarak doğduğu güneşe Sevdalara bakıp bakıp ağlayan bir kadın ! Doğacak yeni çocuklarına Mavinin her tonuna Acıyarak bakan Ağlayan İstanbul Fatih’te biraz kalmış entarisi Beyoğlunda daralmış bunalmış Üsküdar desen kız gibi Fakat Beykoz’da alınmış Sokaklarda yalın-çıplak nice bahtsız Karanfil kokulu o mekteplerde Şimdilerde rüzgarlar sayfalara Sayfalar tarihe kırbaç vuruyor Titreyen bir üzüm salkımı gibi Düştü düşecek derken Zevk şarabının tadını İçime işliyor İstanbul Balıkçılar ekmek davasını Faytoncular yer kavgasını Sahaflar sosyete pazarını Çoktan sevmiş bir kere Yağmuru bile eskisi gibi değil Islak ıslak gözlerine nasıl bakayım ? Betona bulanmış üstü başı Gümüş kadın olmuş Altın şehir İstanbul Hep ahenk içinde kalan bir nağme Modern tıkırtılara hapsolmuş Çağrıma kulak vermese bile Sesimi işitir İstanbul Maziden kalan Burgazada Çam kokulu sokaklarda Şiir dolu nice sayfalara Adını aşk diye yazdır yine Yazdır sen İstanbul Çok değil az zamanı kaldı Köhne dünyanın ama sen Yaşadıkça Ben şiir yazacağım İstanbul Üsküdar çarşıda Elimde 70’lerden kalma Sigara ve kitabım Sen mağrur bir güvercin Korkusuz bir kartal Kalbime kanat çırp Pençe-i didar ile Yerle yeksan olayım Sitanbul... |