Seni gördüm bugün.
Seni gördüm bugün elinde bir kitapla.
Dinç, vakur, sade ve çokça güzeldi ellerin. Tepeden tırnağa kadındın, sendin... İki üç arkadaş gelişin vardı ve ihtimalen genç bir kıza dönerken okunuyordu gözlerinde ki mutluluk. Ve elinde ki penseyi bırakıp seyre dalarken şair... Saatin saat olduğu bir zamanda 15.10’a dair. Çay modasından yazıyorum bu şiiri sevgilim. Çay molası da aşka dahil. Seni gördüm bugün en güzel bir şarkının en güzel yanında. Ellerinden tanıdım seni. Çok kemikli ve bir fazla güzel... Ayaklarından tanıdım seni. Yürüyüşünden sızdıran tuhaflığından. Kaldırım taşlarının çizgilerine basmamak için verdiğin o garip çabadan. Ve yudumlarken çayımı bir kamyon gibi ağrıma gidiyordu gözlerime bakmadan dönerken köşeyi... Öyle yorgun yüklemişler ki beni kendime. Dönmek istemiyorum artık derdime. Yakıp yıkmak istiyorum herşeyi gördükçe seni... Ve ne zaman baş kaldırsam hep tetikte karşılıyor beni keder... Hissettiriyor şakaklarıma dayanan o soğuk namlusunu kader. Yaşasam artık ne fark eder? Ölmekten de beter! Bir yanım ev, ekmek... Diğer yanım heder! Seni gördüm bugün cebimde ki son bir dal sigarayı da kül ederken. Öyle güzel bakıyordun ki, yakılırdı o an bir paket Parliament daha. Upuzun indirirken kirpiklerini dökülüverdi makyajından bir damla timsah gözyaşı. Oysa henüz hüznün acı bile değilken... Ve görüyorum ki hatırlatır şimdi belki senin güldüğün benim öldüğüm anları kader, ellerin yüzünü avuçlarken... Ve bugün gördüm seni denizler kadar bir günahla ağlarken. Yüzünde ki pişmanlıkla açan bir çiçekle... Ve ben de ağladım bütün dillerde. Seni kaybedince bir kuş sürüsünü içime gömerken... Seni gördüm işte o köşede. Sen o köşeden dönerken, mutluluğun ise yol ayrımından devam ederken... Kader bir bakış sallayıp ardından gözlerine acı üstune acı eklerken... Seni gördüm bugün tutuklu, virane, vurgun bir şekilde can verirken. Seni gömdüm artık 15.10 Çay molasında son sigaramla beraber izmaritine basarken... Seni gömdüm bugün... Ömer Altıntaş |