Mazi
gecenin kuytu karanlığında
gırtlağım’dan çıkan hewar seslerine, sağır bir cellat eşlik ediyordu. sanki sela’m verilecek gibi, müezzinler seferber olmuş ve çığlıklarım yankı yapmıyordu dağlara. beynim’in soğuk düş mahzenine, saplanmış hançer gibiydi mazi. bu gece göz perdelerimi zorlayan, geçmişi anımsatan bir fragmandı. tılsımlı bir gömü gibi çekilen her fotoğraf karesi, yaklaştıkça ürpertici soğuk bir hava sarar bedeni. bu gece öğrendiğim tek şey vardı, tekerrür eden kahkahalar değil sadece hıçkırık’lardı. bu gece sükût’umu bastıran öfke, kâinat’a meydan okurcasına ateşten kelimeler sarf ederken bir yandan da yüreğim Hây isminin tecellisi’nden teselli buluyordu. Ey şanı yüce ALLAH’ım Eyüp’ün sabrından ver, kul’un Hüseyin’e. bırakma beni bana, benimle ol her zaman. H.H |