Sahi ve benBir ihanet’üstü vakitlerinde bezirganların mezatında satıldı hayatım. Ve o günden sonra, hiç bir kuyuda bulunmadı cesedim. Biraz ölü birazda diri’ydim Kenan’dan uzak, Diyarbekir’den öte kimselerin bilmediği bir sınır hattında. Boynuma sarılan Yusuf’suz bir yalnızlıktı, yoktu o katran karanlıkta parlayan umut. Avuçlarımda sipersiz kalmıştı duâ’lar Ve merhametsizdi günahlarım, dönmediler kıbleyi tövbeye. Bulun beni! Orada değilim. Bir balık karnında.. Bilmiyorum ki, Sahi hangi okyanusta’yım. Sen, ey! hayali ziyan ben Nerden zuhur ettin iklimine hüsranın. And içilmiş asrın, insan ayin’inde kayıpsın. Bir soluk istesen, oksijeni tükenecek kâinat’ın. Görün beni! ölmedim ben, ama nefes alamıyorum. Yaşıyormuyum.. farkında değilim ki, Sahi hangi t’araftayım. Karanlığın çöktüğü sessiz bir köyüm. Bir dengbej’in ağıt’ında, umudunu namluya verip hayalini öldüren bir eşkiya’yım. Kaderim kedere müptela. Ve kaç defa Musa’ca varıp çıkmazlara, firavunca boğulmuşum. Beni duyun! Lâl değilm ben, sadece dilim yaralı ve yorgun. Hiç mi yoktu çığlıklarım. Peki ya kulaklarınız. Unutmuşum Sahi hangi korkuda yitirdim sesimi. Bir an için toplamaya kalsam kendimi, dönmek istesem ardıma. Kalmamış hiçbir yanım ve kayıp her anım. Sürüldükçe süründüm dünya sürgününde ne Hâbil nede Kâbil’den yana gidecek bir yolumda kalmadı. Şimdi tüm yorgunluklarımı, hayalsizliğimi ve, beklentisizliğimi de alıp, çekiliyorum artık umut tahtından. terk ederek şehirleri Süleyman. Ne zaman yaşamak istesem, kulağımda istircâ yankıları. Hüner midir gerçekten, azrail’e hoşgeldin diyebilmek. peki ama nerde ve ne şekilde Hafız. Nemrud’un kalesinden düşerkenmi... Yoksa, kendi yaktığım ateşte yanarken mi...?? Yakan ateşe âmenna söndüremeyen suya eyvallah İbrahim. Velhasıl... "Vuruldum yüreğimin kerbelâ çölünde, ama beni feryad edecek seste, Zeynep yoktu!" Hüseyin Sabruk (H.H) Diyarbekir. |
Sürüldükçe süründüm dünya sürgününde
ne Hâbil nede Kâbil’den yana gidecek bir yolumda kalmadı.
..
Alevlerin gölgesinde kalmak...susar şimdi ne varsa.
Yüreğin dert görmesin