BU GECE
metal bir fırtına esiyor ruhumda
avare yıllarımdan kalma bu akşam derin bir ‘ah’ çekiyorum sonra içimden yıkıyorum duvarlarını siyah gecenin yirmidört ayar gülüyorum sonra kendime kuralsız kabadayıları misali eski istanbul’un yalnız sokaklarında nara’lar atarak yürüyorum üstüne bütün endişelerin el sallıyor uzaktan yosmanın biri kayıp yıllarımı geri verecek sözde oysa bilmiyor ki düşmez artık bu saatten sonra hiç kimse şarap rengi gecenin kucağına delik deşik ediyor gözleri,lakin dudaklarının arasında tutuklu sözlerinden daha ağır basıyor gece gece,bitmez tükenmez bir senfoni çıkamıyorum bu gece sokaklarından karanlık gölgeler kapanıyor üzerime acıyor halime de sonra şehr’in emir’i geri veriyor yarım uykularımı gerçekler değirmeninde yitiyor ümitlerim kayboluyor gölgeler bir karanlık hale’de sürer gider bu serüvenler akşamdan sabaha bilmem ki daha kaç sene eriyorum ellerinde şimdi kahbeliklerin hayat bir engizisyon mahkemesinde aradan bir asır geldi geçti de sanki bu gece daha bir gün bile yaşamamış gibiyim |