hezeyan
hezeyan
buz kesiyor içindeki yasaklı mahzen naçar kütüklerle sırnaşıp cebelleşiyor küreleniyor beden eskil yalnızlığına öç savaşlarında kalıyor akıl oyunları derken yitip gidiyor düğün kurulan ocak yangın közünde nasır el patlatır isyanını üç beş deli fişek akrep ateşinde döndürür pişti griye çalan gözde duman, zifiri karanlıktır kurşun soğukluğunda bekler olta avını masal fukaraya, tezelden yaz gelecek diyor ürperir dokunaklı kar adam fırtına sonrasında yüzde gülümseme donduran haramiler ölmedi sunağında saklı mevsimin cansıkan denklemi alnın çatında ter, aynı kışlak yeri, aynı mevki aç kurt köye iner, içlik-ten sarar acıya ramak evvelinde a, b ve hatta c planların vardı senin çıplak geldiğin günyüzüne değinmezsin daha şakağı ağrır dünyanın, ya cellat dikilir başına yada kep birikir darbe sabahı ıslak mermerinde tefeciden davet, tüfe’nin valsi zor gelir sana gerçeğinden korkan gölge, sinmez kuytulara dijital yalnızlık dökülür dudak kıvrımlarından saçakaltı süpürür sızlanmalarını aklınca kar yağar, sokaklar soğur, el ayak uyur kışlar hep can yakar, sığınır dağlara soğuk öyle zor ki kaçak vicdan, tutana aşk olsun söylenmez burada namınla yediğin bütün haltlar ihanette son hezeyan, benzi solduran yürekte kavgalı gecelerde sızıyla buluşur can çekişlerin beklenen ölüm, çürümez soğuktan bahara dek kolun bacağın yorgan dışında, üşümektesin oysa İlkay Coşkun 14.01.2012 |