ÇIKIŞ KAPISIŞiirin hikayesini görmek için tıklayın “Ben” kattım sana biraz,
Öyle sevdim seni.. Çünkü sen de bensiz; O kadar güzel değilsin hani.. Özdemir Asaf itişler, kakışlar, mide bulandıran ter kokuları arasında, kusacağım gelir, sudan çıkmış balık gibi hissederim kendimi. bir belediye halk otobüsünün, bir stadyumun ya da sinemanın çıkış kapısına ulaşmak ve özgürlüğünü yeni kazanmış yılların mahkumu misali, hızlı adımlarla kendimi dışarı atmak beni ne kadar çok sevindirirse, yangın merdivenlerinin çıkış kapılarına ulaşamayıp ezildikleri yetmiyormuş gibi yoğun dumanlardan zehirlenip pisi pisine ölenleri görmek, düşünmek, hatta empati kurup kendimi onların yerine koymak bir o kadar üzer, canımı acıtır, yakar. bu bir film çekimi de olsa, reklâm filmi de olsa fark etmez, oysa bu insanların tümü az önce gülüyorlar, dans ediyorlardı. ne vakit seninle dışarı çıkmayı hayâl etsem her yerde seni izleyen kör olasıca gözler vardı ve ben o gözlerin her birini, hani elime o an biber gazı verseler, kör ederdim. güzel olan sendin evet, senden güzelini belki analar doğurmuştu da, bana tesadüf etmemişti, güzele bakmak sevaptı, öyle diyorlardı arkadaşlar ve tüm sevaplarım onların olsundu da bana sen kalsaydın. utanırsın, belki başını yere eğersin, o güzel gözlerini bir daha göremem diye, şöyle doya doya adam gibi bakamadım da ona yanarım, seni izleyen hep bendim, bir gölge gibi peşinden koşan ben, senin olduğun her yerde sadece ve sadece ben olmalıydım, bensiz sen de bir hiçtin, ama bunu senden hep gizlemiştim, ya da bilmiyorum, sensiz bir hiçken, seninle tamamlandığımı sanan bir budala, bir geri zekâlı, bir salak, ya da bir ahmak olmalıydım, gerçi bu kelimelerin biri bile bana fazla gelirdi, o halde sen bütünün hangi parçasıydın? bana sorsaydın en çok da kalbime yakışırdın ya da ben parçalı bulutlu yokluğuna ağlarken, sen ahmak ıslatan güneş yağmurlarıydın. meselâ şurada oturup birlikte dondurma yemiştik, sen ve ben, yani eşittir,ikimiz diyeceğim de, sen yerken ben izlediğime göre, mantık hatası doğruydu, matematiksel işlem yanlıştı, ya da sen hep doğruydun, yanlış olan bendim. bana sorsaydın itiraf ederdim, meselâ derdim ki, bitmesin ulan dondurman, eriyecekse de erisin, külahından deli gibi taşsın, ellerine bulaşsın, sakın yıkama suyla, sabunla, öpe öpe dudağımla temizlerim, olmadı, kedilerin patilerini yaladıkları gibi yalardım açıkçası dondurma niyetine ellerini. zannınca çok çirkin bir görüntü olduysa da mantık arama, yok bende, gerçeği bu ama bilmeni isterim ki, cebimde senin için kolonyalı mendilim her zaman olurdu. vanilyalı, karamelli, çilekli, sade, ne fark eder ki neli olduğu alt tarafı dondurma işte, üst tarafında ellerin vardı, bırak erisin, aksın baştan aşağıya, aşağıdan yukarıya sana bakan bir çift göz benimse, kaşlarını, gözlerini, dudaklarını, saçlarını heceleye heceleye, sabaha kadar okuyan da yazan da mantık olarak ben olurdum. şu durak var ya şu durak! lanet olası otobüs erken gelmesin, seni rahat rahat göreyim diye az mı dualar etmiştim içimden, hele dokundu mu kalabalıklar içinde birisi kirli elleriyle ve baktı mı pis bakışlarıyla, dışımdan sövmek gelse de bir defa yanımda sen vardın, iki defa susardım ve kana kana içmek isterdim seni. elinden tutan bendim, siper olan ben, rahat çıkalım diye en arka kapıdan, herkesi çiğneye çiğneye koşar adımlarla sana yol açardım, aklıma tüm çıkış kapıları gelirdi de, kalbinden çıkacağım gelmezdi, bu kez yol veren sen oldun, her şeyin bir sonu vardı, sonumu hazırlayan kalbinde izim, teşekkür mü etsem, üzülsem mi bilemedim. her dondurma yediğinde beni kesin hatırlamazsın, ellerini temizleyen birini bulursan, sakın onu da kalbinden atma olur mu? Vecdi Murat SOYDAN (Yaşanmamış Aşkların Şairi) 08-09 Mart 2018, Isparta |
KUTLARIM...