SEN, SİGARANIN KÜLLERİ VE KIRMIZI GÜLLERŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Söz vermiştim kendi kendime. Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka neydi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım, kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmazsam deli olacaktım...
Sait Faik ABASIYANIK, Son Kuşlar Ben senin o güzel kalbini, Gözlerinin ışıltısını, Tatlı tatlı gülüşünü, Rüzgârın saçlarını savuruşunu, Tenini okşamasını sevdim, Sevdim sevmesine de, Rüzgârla da düşman oldum. Bilmiyorum, belki de sende, Eksik parçalarımı arıyordum, Belki de sevmeyi bilmiyordum, Kalp gözümle gördüm ya bir kere, Rüyalarımda gördüm ya her gece, Senden başka herkese kördüm. İşte sonbahar da geldi, Son kuşlar da gidecekler, El kadar bir kuş yuva yapmış bağrıma, O aç, ben aç... Kaldık mı biz bize... Gelseydin de doyursaydın ikimizi, Hiç olmazsa bir sigara içimlik gelseydin, Küllerini dahi saklardım ve her baktığımda seni anardım, "İşte bu benim dağlar kadar heybetli kalem senden kalan son hatıradır." der, Basardım acılarımın üstüne pansuman niyetine. Aklından çıkar, senden ayrılmak mı? Kendimden ayrılırım, bölünürüm kırk parçaya, Yine senden ayrılmam, Kendimi unuturum, her şeyi unuturum, Yine seni unutmam, Senden hiç ayrılmadım ki, Canımın içi demişim, Her şeyim sensin demişim, Sevdiğim demişim, ötesi var mı? Gitme, kal benimle lütfen, Benim senden başka acil giriş kapım yok, Bir tek sen teselli olursun bana... Senden başka çıkış kapım da yok, Anlasana... Konuş artık, Susmasana! Sayende dudaktan kalbe giden yolu buldum, Gül kokan parmaklarınla dokunduğun izmaritlere rujun bulaşmış, Ben karanlık gecenin en kuytu yerinde, Hem de kor dudaklarınla raks ederken, Ateşinle yanan sigara meğerse ne de çok şanslıymış, Benim öyle bir şansım yok, Sen yoksan hiç bir şeyin önemi de yok, Soluğunun esiri olan tütün ve ondan kalan külleri şimdi ne kadar da tatlıdır şimdi... Yer açar sığdırırdım sigara paketine kendimi, Çak bir çakmak, yak beni, Yanmasın benden gayrısı. Bir bağbozumu yaşattın kan kırmızı şarap mahzenine dönmüş zavallı yüreğime, Külün bulaştı ellerime, En dibindeyim gecenin, Cesedimle birlikte... Bir kere olsun gelseydin, titrerdi kalbim, Tutulurdu elim, kolum, ayağım, sevinçten... Bana dünyanın en mesut gecesini yaşatırdın, Kırmızı kırmızı güller açardı koynumda, Ah gözlerin, ne güzeller, hep bakardım, Çıkamazdım sabaha, Ölürdüm o zaman bir çift kurşun yarasıyla. Masamda kırmızı güller, senin gibi çok narinler, Ah canlarım, üç beş güne kadar, Onlar da benim gibi kuruyacaklar, Kim verecek her gün taze sularını ve kim okşayacak yapraklarını? Sen dedim, adını verdim, Bir şifacının el vermesi gibi elimi verdim, Kalbimle birlikte onları sana verdim, O güllere adını verdim, Hiç olmazsa çiçeklerimizi kurutma. Gel artık, nefesim bitti, Bitmesin ’sevdiğim’ diyen dillerin, Bırakmasın beni aşk kokulu ellerin, Üzme daha fazla beni, bak bir adam ölüyor, Bu da benim sana son sözüm, Son nidam olsun! Vecdi Murat SOYDAN (Yaşanmamış Aşkların Şairi) 28 Eylül 2024, Isparta, Saat 11:53 |