Üç Beş
ışıklı penceremiz vardı
ay cama vururdu üş beş nedense sen daha derin kayıp olurdun gözlerim çakmak çakmak taşlarım üç beş yıldızlarla aramdaki o uzun mesafeye eskiden kalma alışkanlığımın derin konuşmalarını iliştirdim hatırladığım kadar büyük dilekler değildi sanırım hep öyle söylerdim eğer ben ışığını görebiliyorsam ki ışık sensin neden karşına alıp bana şiirler okumuyorsun ceplerimde sakladığım dere taşları konuşuyor ırmağın kıyısına konmuş kuşun rüzgarı gölgesi üstümden geçerken sevinmişim bakışırken gökyüzüyle masmavi oluvermişim yatağın kıyısına oturup sırasına geçti mavimsi suyun içinde kırmızı parlak nefesim kesildi sudan koparak beni geri götür geri götür beni yalnızlığım solmasın bak üstüne çöreklenmiş bir kayanın altında buldum onu salya sümük bir çocuk gibi ağlıyordu soydum yosunlarını sırtından sarıl sarı sarıl sarı çekildi suratından beyaz demeyi o gün öğrendim bembeyaz düşler geçti bembeyaz çocukluk atlasımdan heyecanımı titreten üç beş göz yaşlarıma sarılan sihir savururken aya doğru renklerimi bilemedim bir daha geri gelmeyeceklerini ışıklı penceremiz vardı ay cama vururdu üç beş nedense sen daha derin kayıp olurdun gözlerim çakmak çakmak taşlarım üç beş. |