Meğer ...
Kıpırdadı anîden küllenen bir hikâye,
Nazende süzülüşle ufku kuşatır hülyam. En ulvî iştiyak ki, emsali yok hediye! Nasıl eşsiz lûtuftu visal olsa da rüyam, Tarifi zor huzurla esti yürekte sesim. Hazan bitti gönlümde, yandı mâzide resim Belirdi tomurcuklar dönüverince mevsim; İlahi bir ihsanla renk değiştirdi dünyam. Zehir midir; iksir mi içimde gezen nidâ? Nasıl huzur doluyum bu kadar hüzne inat. Onca yılın ardından depreşti yine sevda, Bu öyle bir ateş ki; tutuştu tüm kâinat. Düştü tılsımlı ahenk feleğin tuvaline, Şahit oldu yerle gök firakın zevaline. Boynu bükük sevincim şaşırdı ahvaline. Zümrüt renkli baharı binbir çiçekle donat! Gam dolu düşlerimde kavuşmayı beklerken, Semanın son katından duyulur hıçkırığım. En nadide özlemle öksüzün emeklerken, İç çektikçe depreşir iflâh olmaz kırığım. Erişemez kapına en muteber eceler, Ümidim gözlerinin kuytusunda geceler. Hüzün dolu sinemde hicran dokur geceler. Yokluğun ecel bana varlığındır varlığım. İçimdeki tufanı asla etmem aşikâr, Hüzzam tütse de bahtım arzum hâlâ nihavent. Gamzende vurgun yemiş yüreğim sanki şikâr, Nâr-ı derya aşkında ruhum korkusuz levent. Gidemem asla senden solsam da yaprak yaprak, Elbette dizlerindir ömre nihâî durak. Meğer her şeyimmişsin sensiz iklimler kurak; Gözlerin mavi ülkem, kalbin gönlüme başkent. Efsaneye dökülür belki bu aşk hikâyem, Çile yağmurlarıyla sessiz sessiz kanarım. Sana meftun kalmaktır dünyadaki tek gayem, Nereden bileceksin nerde, nasıl yanarım. İçimde çoğaldıkça kalmaz benlikten eser, Ne olur gururumu bitir artık, yere ser! Nasip etse de Rabbim, içsem elinden kevser, Varsın bu hayal olsun, M/muradıma kanarım… Murat CANBOLAT |
'Ballar balını buldum kovanım yağma olsun '
bu neydi böyle ya
elimi yüzümü yıkadım şiirle