Ölüm Kadar Gerçek
ve acının demine bağdaş kurdum
yürekte yıllanmış bir özlem sonu bitmek bilmeyen bir yalnızlık içindeyim adım çok sisli bulutların arasında kalmış olmalı kimsenin ses tonuna dokunamıyor kimsenin elini tutamıyorum ve kimsenin yüzüne bakamıyorum çok kalabalık bir yalnızlığın içinden geçiyorum sanki ama bir tek özlemek denilen illet yüreğime takılıyor ne özgürce uçan bir kuş oluyorum nede baharda açan bir papatya bir tek kelebek ömrüm var onuda saati dolmadan tüketiyorum ölmek buysa evet ölüyorum belkide ve biz her düştüğümüzde yeniden kalktık ayağa yeniden dirilttik acılarımızı yeniden kabuk bağladık yaralarımıza yeniden gökyüzüne doya doya baktık yeniden yağmurlarda ıslandık güneşin doğuşunu izledik şarkılar mırıldandık şiirler okuduk güldük eğlendik mutluluk buysa evet mutlu da olduk hüzünlendiğimiz anlarda yenildiğimiz kaybettiğimiz kazandığımız anlarda oldu yalnızlık kimsenin canını almaz biliyorum ama bu yalnızlık canıma okuyor benim ve ben kaç ölüm yaşıyorum kaç karanlık zindanda kalıyorum kaç soğuk duvar üstüme yıkılıyor kaç kapı üstüme kilitleniyor bilmiyorum ateşten gömlek yapıyorum kendime bedenimi kül edene kadar yakıyorum bazen kendi yüreğine yabancısındır kendi içinde bir ceset gibi yaşıyorsun sanki öyle çaresizsin öyle kimsesiz sonra bana yaşamayı anlat diyorum kendi kendime sevmek nedir diyorum özlemek mutluluk nedir diyorum çiçekleri böcekleri yağmuru çamuru anlat diyorum susuyorum sonra hiç yaşamamış gibi nefesim birden kesiliyor birden kanım donuyor birden şakaklarıma nehirler çarpıyor kurduğum bütün düşler birdenbire boğuluyor sonra bir yandan özlüyorum bir yandan yaşamak istiyorum bir yandan ölmek ve bütün acıları sol yanımda topluyorum sıcak bir kül kadar ısı veriyor bedenime yaşantısız bir ömrü yaşamaya çalışıyorum sonra özgürlüğe uzak bir kentte özgürlüğü düşler gibi seni özlüyorum bu bir ölüm kadar gerçek bir yaşam kadar yalan ibrahim dalkılıç 09.02.2018 02:02 izmir |