KAN KIRMIZI SÜT BEYAZŞiirin hikayesini görmek için tıklayın ’’Kan kırmızı
Süt beyaz Fındık, kabuğuna sığar Kale, kapısından geçmez’’ Yıllar önce ilkokul öğretmenimin sorduğu bir bilmece... Üç ya da dördüncü sınıftaydım, tam olarak hatırlayamıyorum. Öğretmenimiz sık aralıklarla son ders zili çalmadan az evvel bizlere böylesi bilmeceler sorar ve düşünebilme yeteneğimizi geliştirmek için şans verirdi. Bu bilmeceyi sorduğu gün öyle çok düşünüp öyle de alakasız yanıtlar vermiştik ki. Kimimiz kale diyorduk, kimimiz yumurta, kimimiz güneş, kimimiz insan... Öğretmenimiz tüm ısrarlarımıza rağmen yanıtı söylemiyor bizleri daha fazla düşünmeye davet ediyordu. Birkaç gün geçmesine ve hatta araya hafta sonu girmesine ve evdeki büyüklerimize bile sormamıza rağmen hiç birimiz doğru yanıtı bulamadık. Hep şunu düşündüm bu bilmecenin bir yanıtı var ve bu yanıt kan gibi kırmızı, süt gibi beyaz, fındıkkabuğuna sığacak kadar küçük lakin kale kapısından geçemeyecek kadar da büyük bir şey. Ne olabilirdi bu çelişkiler yumağının yanıtı? Neyse uzatmayayım sonunda öğretmenimiz doğru yanıtı söyledi. Tüm sınıf nefeslerimizi tutmuş, günlerdir çözmeye çalıştığımız bilmecenin yanıtını bekliyorduk heyecanla. Evet, hazır mısınız? Yanıtı söylüyorum, dedi öğretmenimiz. Başka zaman olsa hep bir ağızdan evetttt, hazırızzzz diye bağıran biz bu kez nefeslerimizi tutmuş, gözlerimizi öğretmenimizin dudaklarına kilitlemiş pür dikkat bilmecenin yanıtını bekliyorduk. Suskunluğumuz sabırsızlığımızın işaretiydi aslında. - Kan kırmızı, süt beyaz, fındık, kabuğuna sığar, kale, kapısından geçmez. Biz sessizliğimizi bozmadık bu zaten bilmecenin kendisiydi şimdi dedik işte şimdi yanıt gelecek. Ama öğretmenimiz her birimizin gözlerinin içine bakarak ve gülümseyen bir yüzle sessizliğimize iştirak etti. Bir süre sonra: - Rahatladınız mı? Dedi, yanıtı verdim. Sınıfta çıt yok. - Çocuklar sizlere diyorum, kaç gündür aklınızı yoran yanıtı söyledim az önce. Halâ neyi düşünüyorsunuz? Yanıt, sorunun ta kendisi, size soru sormuyorum aslında bütün yapmak istediğim dikkatinizi ölçmek, cevabını aradığınız soruyu ne kadar önemsediğinizi tartmaktı. Deyince ancak kendimize gelebildik. Tabi ya bunu nasıl düşünememiştik. Kan elbette ki kırmızı ve süt de beyaz. Fındığı düşünün kırarsınız kabuğundan çıkarırsınız aynı kabuğa kolaylıkla sığar. Kale de kendi kapısından geçer mi hiç, geçmez elbet. Bir hafta önce okulca yaptığımız geziyi hatırlattı öğretmenimiz. - Düşünsenize dedi, gezmekle bitiremediğimiz koskoca Bodrum Kalesi nasıl geçer kapısından? Bu mümkün mü? Daha sonra da bir Nasreddin Hoca fıkrası anlatarak konuyu bağlamıştı: - Hoca, bir gün evde yüzüğünü tam parmağına takacağı sırada düşürmüş, kaybetmiş. Aramış, taramış sedirin, kilimin altına, kırlentlerin ardına, döşeklerin arasına her yere bakmış, bulamamış. Canı sıkılmış, sokağa çıkmış. Orada da sağa sola bakınmaya başlamış. Yoldan geçen komşusu durup sormuş. - Ne arıyorsun Hocam? - Evde yüzüğümü kaybettim de. - İlahi hoca, öyleyse neden burada arıyorsun? - İyi de ev pek bi karanlık! - Yani demem o ki çocuklar, yanıtları bulmaya çalışırken size yöneltilen soruları asla göz ardı etmeyin. Hem öğrencilik hayatınızdaki sınavlarda hem de ileride yaşama atıldığınızda bunu hep hatırlayın olur mu? O gün bugündür bu bilmece aklıma kazındı. Ben de sordum çocuklarıma vakti zamanında. Onlar da benim gibi doğru yanıtı bulamadılar. Çünkü biz bir soruya vereceğimiz yanıtı hep o sorunun dışında aramaya odaklanmışız. Soru ve yanıt birbirinden tamamen bağımsızdır önyargısı yerleşmiş zihinlerimize nedense. Aslında bütün yanıtlar zaten sorunun içinde gizli değil mi? Soruyu anlayamazsak, yanıtı hiçbir zaman bulamayabiliriz. Hayatımız da bir soru gibi düşünülürse eğer yanıtı bulmak için çok da uzağa gitmek gerekmez. Yanıtlar hayatın içinde ve hatta hayatın belki de ta kendisi. Ne kadar karanlık ve korkutucu olursa olsun, yanıtlar sorunun kaynağında gizli. Asıl mesele yanıtı asla bulamayacağımız aldatıcı ışıklarda değil, zihnimizdeki ışığı, yanıtı içinde saklayan o karanlık dehlize tutabilme yeteneğine sahip olup olmadığımızda. Şiirin hikâyesi ile şiirin temasının çok fazla ilgisi yokmuş gibi gözükse de o gün yaşlı çiftten ayrıldıktan sonra öğretmenimin yıllar önce sorduğu bilmece dolandı dilime ve son iki dizeyi tekrarlıyordum durmadan eve geldiğimde. Çok uğraştım geçmedi kapısından dev kale Sevmekmiş bir insanı insan eden meşgale Hemen not aldım, devamı da geldi sonradan ve böyle bir çalışma ortaya çıktı. Asuman Teyze ile Fuat Selim Amca mı? Çok şükür iyiler, selamları var sizlere. Kahve mi? içtik elbette hem de birçok kez hem onlarda hem bizim evde… 2015mart
Hicran Aydın Akçakaya |
Hissetmeyen yürek bu denli içten dokunamazdı yüreklere kuşkusuz.
Yaşattıklarınız için çok teşekkür ederim.
Esenlikler ve sevgiyle kalınız canım.