KIRK KİLİT
Uslanmaz bir çocuk olurum hep bu saatlerde,
Bu saatlerde annem, karanlıktır benim. Sesini yalnızlar çarşısında yitirmiş, -Boynundaki yara izi görünmesin diye- Üzerine ince yeşil bir şal gezdirir. Gelsen de iki lafın başına olsa, Gönül tokluğumuz. Sırtımızı sıvazlasa dayandığımız duvar. Bir gar unutulmuşluğunda dalıp gitse gözlerimiz. Yine de silinir mi aydınlık görmeyen ufuklarda, Çürümüş izimiz. Daha kaç asır eskir yüzün? Daha kaç aynada perişan görünür? En sarhoş haliyle ilk insan haline bürünür, Bürünür de misafir olur hanemize hüzün. İşte denizler hep akşamüstü köpürür. Akşamüstleri ondan bu kadar hazin. Vazgeçmek. Vazgeçmek ne haddime? Yürek sevmiş, Akıl kabul buyurmuş. Ellere nesi? Ey aklımın almadığı, Dilimin dönmediği sevgili; Kalbine kırk kilit vursan, Kırkını da açarım. -Bilmiş ol. |