TEBESSÜMÜNLE GELŞiirin hikayesini görmek için tıklayın ’’ Şiirin konuları hiç eksik olmayacaktır; çünkü dünya o kadar büyük, o kadar zengin, yaşam o kadar değişik manzaralı ki… Hiçbir gerçek konu yoktur ki şair onu gereği gibi işlemesini bildiği andan itibaren şiirden yoksun olsun.’’ Goethe
Dertleri dağlara verseymiş yaratan, Ağır gelirmiş, yıkılırlarmış, Uyutmak için kucağında sallarken beni anam, Hangi ağıtları öğretmiş ki? Benim kızıl akşamları sevmem bundandır, Senin dağlarında güneşler batarken, Hep seni düşünerek büyümüşüm… Aklımda sen, dilimde o şarkının sözleri, ’Çocuk oldum yaşamadım çocukça Gönlümce bir hayal bile kurmadım Rüzgar gibi geçti uçtu o yıllar İlk trendi giden, bense geç kaldım’ Cehennem gibi her yer, Duvarlar üzerime üzerime geliyor, Ben bende bittim, havamda değilim, Elimde solmasaydı gökkuşağının renkleri, Karanlık dünyayı sevdiğin renklere boyayacaktım, Ciğerim pas tuttu, boğazım kurudu, Dilimde bir adın kaldı, Bir de adresine ulaşamayan, Hüzzam makamından şarkılar… Değirmen misali hayatın çarkında cebelleşirken Dönüp dururken kendi eksenimde, Öyle geç oldu ki gelişin, Adım bile bana yabancıyken, Şah damarımdan daha yakın geldin, Elimi dokunsam, saçlarına değecek… Öyle diyordu bir şarkıda, Sözleri, nakaratları akıllıyı delirtir cinsten, ‘’döndüm döndüm durdum döndüm döndüm durdum ben sana döndüm durdum ben sana döndüm durdum senden kaçamadım dağlar aşamadım isyan ettim sana duyuramadım hırçın yeller gibi, coşkun seller gibi sana vurulmuşum deliler gibi’’ Hiç büyümeyecektim hiç, Çocuk kalsaydım, öper miydin ki? Sevdamı uçan kuşların kanatlarına taktım, Kurşunları alt edip, Reşko Tepesi’ni aştılar mı, Serpel Yaylası’nda soluklanacaklar, Tembih ettim, seni upuzun saçlarından tanıyacaklar… Aklındaki soruyu dahi ezberlettin bana, ‘’ Kendin neden gelmedin, çok mu korktun? ‘’ ‘’ He canım ya, hem de nasıl korktum, haydi ellerimden tut’’ Diyecektim ki, korkunun ecele faydası yok, Ama, elimden tuttuğunu düşünmek çok güzeldi… Yollar çetin, dağlar puslu, Adım başı barikatlar kurulu, Geçiş üstünlüğü sendeyken, Menziline girdiğim anda indirirler, Yediremem kurşunları kendime, Orantısız güç varken,ben nasıl hizaya girerim? Bu şiirde de kimse aramasın vezin, kafiye.. Ay’ı, Güneş’i de elçi göndersem, Düşmanlarla yıldızımız barışmaz… Senin topraklarında kahpece bir ölüm, Benim için şereflerin en büyüğüdür, Bir kere sevdam büyük, Ölüm yanında nedir ki gülüm… Bildiğin gibi değil, Canım hiç tatlı değil, Sen gittiğinden beridir, Tadım tuzum kaldı mı sanıyorsun? Söyle pusu atanlara anlayacakları dille, Bir mertlik yapsınlar da, Asla sana dokunmasınlar, Bu suçun vebali de günahı da benim, Sen yoksan, dünya benim olsa, Kıymeti harbiyesi yok… Ah, şu an yanında olsaydım, Özlemle sarılsaydım boynuna, Bakardım, yine bakardım, Hep bakardım, Olmadı sil baştan, Bir daha, bir daha, O beni içten fetheden, Buğulu gözlerinle doyardım… Sonra da şu türküyü söylerdim sana, ’sevdana gönül verdim düşürdü beni dillere aşkına yürek verdim savurdu beni dillere ne senle ne de sensiz söz geçmiyor bu yüreğe yar beni cano beni sakla beni ellerine sevemem senden başka, gözüm arar gözlerini dil söyler yürek ağlar,yürek çeker özlemini kulağımdan sesini gözlerimden hayalini atamam ah atamam sen olmayınca yapamam’ Bir elmanın yarısı derler ya, bütünüsün bende, En çok da kaybolan tebessümlerimiz ortak, Kimselere veremem ki,sevdanı nasıl böleyim? Lakin sonunda çürüyüp karışmıyor mu her şey toprağa? Şimdi şu an, şu saniye fark ettim ki, Uzakken ne kadar da yakınmışız meğer, Sen hep böyle kal, daima mesut, Ben rüzgarlarla gelirim sana, Hep gelirim, daima gelirim, Yanaklarından öperim… Nemlendi gözlerin biliyorum, Kaldıramadın, ağır geldi yağmur bulutları, Boş ver aldırma, güneş yağmurudur gelir, geçer, Sil gözyaşlarını, kıyamam ağlamalarına, Sen eskisi gibi tebessüm et, Hep böyle kal… Biliyor musun, ya da hiç bilme, Nasılsa bir şey değişmeyecek, Hem sonra bizler mevsim değiliz ki, Söylememin son kez mahzuru olsun, Bana bir nefessin, içimde derin sessin, Kimsenin hiçbir şeyi değilim, senden başka, Bir başkası da olmasın yanımda, Saklayacak bir şeyim yok, Senden başka saklanacak yerim yok… Bak yine seni anlatıyor, Yine ağlatacak ikimizi de kör olasıca şarkılar, ‘’bir baktım da sen gideli yıllar olmuş umutlarım dağların ardında bense kırık dökük ne ellerin değer elime ne de yüzün yüzüme dönük kim bilir nerdesin kim bilir ne haldesin ‘’ Sınır ötesi harekâtlar da dahil, Mayınlı bölgeleri geçtik mi, Gerisini düşünmeye takatim yetmiyor, Olur da iki ateş arasından sağ salim çıkamazsam, Cilo Dağı’nın zirvesine meçhul Aşıklar Anıtı diksinler, Senin topraklarında özgürce ölmek, cennete eş, Son kalan kuşlar yolu gösterirler, Ruhum sana eşlik eder, Mezarıma saçlarını savurarak, Tebessümünle geldiğinde, Ben bu şarkıyı mırıldanır olacağım, ‘’dalga dalga saçlarını savur da gel yele karşı şu gönlümü sevindir gel ele karşı yollarına baka baka harap oldum kederlendim tutunacak dalım sendin kıymetini bilemedim ‘’ Bilmem, öyle anlatırlarmış eskiler, Yas tutanlar saçlarını keserlermiş, Sen sakın kesme olur mu? Hırçın, deli dolu havalarda, Rüzgarların ıslığıyla, Bir gün mutlaka geleceğim, Saçının her bir telini mesken edineceğim… Vecdi Murat SOYDAN (Yaşanmamış Aşkların Şairi) 25-26-27 Nisan 2017, Isparta |
Dönüp dururken kendi eksenimde,
Öyle geç oldu ki gelişin,
Adım bile bana yabancıyken,
Şah damarımdan daha yakın geldin,
Elimi dokunsam, saçlarına değecek,
çok güzel kurgulanmış ,duygu yüklü bir sevda şiiri ,hikaye tadında akıcı, etkileyici sözcüklerle yazılmış, fon müziğiyse muhteşem bir seçim oldu bu güzel dizelere, kutlarım yazan kaleminizi,saygılarla