DALYA, DEDİM BU GÜN...
Zehrin akışında saklı zamanın tınısı,
İçselleştirdiğim beyitlerdeyim, Beylik cümleler kurmak iken özürüm, Kanayan balyalarında sarımtırak acıların, Ekliyorum dertleri örgülü saç diplerime: Dokundukça annemin elleri, Titrek ve masum bir özlemle tarıyorum Sözsüz yaprakları Ve istifliyorum önce aşkı sonra da tanımadıklarımın Nidalarına yol vermişken Tanrı. Özürlü bir düş’üm işin aslı, Düştüğüm ırmaklarda, Gömüldüğüm kaypak ruhlarda Ve sevmediğim adamların sevmedikleri kadınlarla Olan birlikteliğine, Esefle bakarken kuş bakışı, Nankör bir ime takılı aklımın pervazında Boykot ediyorum kayıplarımı. Bir isyan mı peki? Hâşâ! Ya da bir özlem mi mimlediğim Gecenin bir yarısı? Belki… Kulaklarım da tıkalı gittiğinden beri Hür seçimlerim karışmışken toza, Darmaduman olsam, Ne fayda… Sonrası mı? Öncesizliğim yok iken dert değil inan ki. Dalya, dedim bu gün: Neye mi? Öldürdüğüm benliğimin yıl dönümüne Serptiğim ölü düşlerden, Arda kalan, Biraz da yitirdiklerime ettiğim niyaza Yığdığım elem ve özlem. Yetsin de artık, Bunca duygu iken ters yüz eden, Nakşettiğim o bariz sancı. Dur durak demeden evren, Hicreti mi ömrün yoksa Alırken nasibini çatık kaşlı sahibinden yüreğin, Peyda olan ölü bir şarkıda mı gizli tüm hüsran? |