SIZI...
Bir şiire düştü yolum bir de sessizliğe:
Büründüğüm huşu kadar da ikbalsiz seyri ömrün, Hani içtiğim demli çayın yanında iyi giden Densizliği şu dizelerin. Ve üzerimde asılı bir yorgan, Aşkın büyüsünde urgan mahiyetinde Özümsediğim düş/üş/ler, Demelerle geçen ömrün Payidar bekçileri aslında Amansızlığın sızısı. Derlerdi de inanmazdım dercesine, Kanayan dizlerime dokunan eli annemin Belli ki, hala çocuk yanımdan mes’ulüm: Hiç sevemeyecek gibi başlayıp da güne, Mahrem bildiğim matemi büründüğüm Adeta çamaşır dolabım iç sesimin askısı: Tıkış tıkış olmak mı maharet Yoksa kambersiz düğünmüşçesine Astığım duvağı mı baş tacı yapmalı? Asılsızlığın yongasında nasıl bir cürüm, Sonsuzluğun yakasında nasıl bir iz? Sorularla muhatabım Ve ismi olmayan hayallerimi peşkeş çekiyorum evrene: Sağalttığım acılardan da mesulüm ve mağdur. Kılmadığım namazlara yanıyorum en çok, Ellerimin kirine aldanma sakın. Ensiz düşlerimde büyüttüğüm bir gelincik misali, Sararıp solmaya meylettim madem, İçtiğim iksiri yudumlarken Boğazım nasıl da düğüm düğüm. Bir mermi bir yafta; Bir tümce ve bağnaz bir imge: Aldırma sen bana hem de asla e mi? Alışkınım ben ölmelere, Kim bilir ne zaman doğarım yeniden… Ve rahmetle andığım şaire son sözüm: Al sen de beni koynuna, Bu dünyaya çok fazlayım. Değerli abim M.F. Ünalan hocama çok teşekkür ediyorum. |
Yorum için de F. Ünalan Bey'i kutluyorum...